BÖLÜM YİRMİ BEŞ: ''RUH HAZANI''

En başından başla
                                    

Sayfalar anılarımın kurbanı olup teker teker can veriyordu geçmişimin oluşturduğu şiirlerde.

Ruhuma kelime arayan zihnim, geçmişimin elinden aldığı cümlelerle birlikte geleceğim gibi yoksun kalıyordu.

Şiirlerim acıydı, can yakıyordu. Büründüğüm çaresizlik, elini tuttuğum kimsesizlik sayfalarıma binlerce yaş düşmesine sebep oluyordu. Hayatım bir şiir olsa, sahiden, hangi şiir olurdu? Kestiremiyordum. Aklıma okuduğum tonlarca şiir esiyordu ama umut dolu bir kelimeye rastladığım anda onu eliyordum. Hayatımı özetleyen bir şiirde umut olmamalı, diye düşündüm içten içe. Umut kokmamalı: Çaresizlik, kimsesizlik, sevgisizlik, mutlulukla atılan kahkahadan eksik kalmışlık kokmalı ama umut kokmamalı. Tekrarladım, umut kokmamalı. Hayatımı özetleyen bir şiirde en çok da umut kokmamalı.

Biri; gelsin, beni uyandırsın istiyordum en çok da. Bu tüm yaşadıklarımın yalnızca bir kabus olmasını, uyandığımda yanımda yatan ve beni seven bir anne ile bir babaya rastlamayı, şiddete maruz kalan beyaz tenimde tek bir çizik dahi olmamasını diliyordum. Bu, on sekiz yıllık yaşantımın bir kabus olmasını istiyordum ama canım bu denli acıyorken yaşadıklarımın bir kabus olmasını düşünemezdim, düşünüp kendimi kandıramazdım. Kolunu cimciklediğinde yaşadıklarının bir rüya veya kabus olduğunu sorguluyordu insan, canım bu denli yanarken yaşananların gerçekliğini reddedemezdim.

Gözlerim yaklaşık kırk dakikadır açıktı. Küçük pencerenin üzerindeki kar tanelerini, aralıklarla yağan yağmurdan sonra can vermesini izliyor ve en çok da, düşüncelerimin belirsizliğinde can veriyordum. Odada yalnız değildim. Arkamdaki varlığını asabi nefeslerinden, kokusundan anlamıştım. Sırf o yanımda diye korkudan tir tir titremediğimi biliyordum çünkü bu yaşananlardan sonra tek kaldığım an korkacağımı anlamak oldukça basitti. Şimdi ise, yanımda o vardı ve ben yatağın ucunda öylece uzanırken yanımdaki varlığıyla derin derin nefesler alabiliyordum. Rahatlıkla bırakabiliyordum nefesimi.

Yavaşça arkamı döndüğümde omuzumda duran yorgan belime kadar düşmüştü. Kısık bakan acı kahvelerim anında onun buz mavileriyle buluştu. O da benim gibi uzanıyordu ama hiç de yeni uyanmışa benzemiyordu. Buz mavileri keskinliğe zırh kuşanmıştı, üzerinde duygularını saklayan ama rüzgardan dolayı titreyen bir duvar vardı. Canımın acısına rağmen buz mavilerine bakmaya devam ettim, acı kahvelerimin üzerindeki acıyı ondan gizlemeye çalıştım ama çektiğim acıyı en çok görenin o olduğunu biliyordum.

Günaydın, demedi. Gün uzun bir süre aymayacaktı bu yaşananlardan sonra. ''Uyanmışsın.'' dedi kısık bir sesle.

Kafamı salladım usulca. Ardından, kuruyan dudaklarımı yaladım ve gözlerimi gözlerinden ayırmadan konuştum: ''Uyandım,'' dedim ilk önce. Gerçeklere de uyandım. ''Sen ne zaman uyandın?''

Derin bir nefes aldı. ''Oldu biraz,'' Durdu. ''Nasıl hissediyorsun?''

Yutkundum. ''Nasıl hissettiğimi bilmiyorum, içimde koca bir boşluk var sanki,'' dedim iç çekerek. ''Kaç saattir uyuyorum?''

''Üç gündür.''

''Ne?''

''Verdiğimiz uyku ilacı sayesinde,'' Kaşları uzun bir süredir çatıktı. Yüzümü incelemeye devam ediyordu. ''İlaç olmasa uyuyamayacağını biliyordum.''

Gülmek istedim, kahkahalar atmak. Uyku ile olan on sekiz yıllık küskünlüğümüz canımı yaktı ama beni bu duruma düşüren insanın dilinde çevirdiği hikaye geldi aklıma, sırf bu hikayeden dolayı gülmek istedim. Uyku ile olan küskünlüğümün sona ermesini, herhangi bir ilaç takviyesi olmadan kafamı yastığa koyduğum an uyuyabilmeyi isterdim. Oysa uykuyu ne çocukluğumda ne de şimdimde tatmıştım. Hani hep dilimde kalan iki kelime vardı ya: Eksik bırakıldıklarım. İşte o iki kelimelin içinde rahat rahat yaşayamadığım uykum da vardı.

SERMESTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin