-42- Mutlu olmak için...

Start from the beginning
                                    

Peyker Hanım kaşlarını çatıp oğluna baktı. "Sinan'ın sevdiği kim bakayım?" derken sesinde sorgulama tınısı hakimdi.

"Ne!" derken kocaman olmuştu Baran'ın gözleri. "Veteriner Bey işinden başını kaldırıp normal hayata mı döndü? Etrafındakileri görüyor mu yani? Ne zaman oldu bu?"

Peyker Hanım inanmaz gibi "Hadi be sende! Bozacının şahidi şıracı!" dedi ilk. Kaşlarını çattı ona boş boş bakmaya devam eden oğluna. "Sen bilmiyor musun sahi?" derken ise şüpheciydi. "Etrafında birileri var dedin, fark mı etti?"

Baran biraz öne eğildi, annesinin ifadesine karşılık muzip bir ifadeyle ona bakarak "Sen biliyor musun Sultanım?" dedi, yaşlı kadın tepkisel olarak başını iki yana sallayınca Baran gülümseyip geriye çekildi. "Sana yakalanmamışsa kızdan karşılık almamış demektir, tabii ortada onun sevdiği bir kız varsa." Göz kırptı annesine.

Peyker Hanım bunun üzerine yanındaki örgü ipini alıp oğluna atarken: "Koca dana! Dalga mı geçiyorsun anan ile he?" diye çemkirdi sinirlice. "Baba olacak hala şamatacı!" Genç adam ise kahkaha atmıştı ipi tutarken.

"Estağfurullah anam, ne dalga geçeceğim. Sadece bahsettiğimiz Sinan pek öyle etrafına bakınmıyor da ondan." Duraksadı genç adam. "Geçmişte o küçük kız yani Ece için kendini hırpaladı içten içe, uzaklaştı töre yüzünden sevda yollarından. Sonra Hazan'a olanlar hepten yıktı onu. Değişti Sinan. Gönlü kapalı, açarsa da söyler mi bilmem."

"Al işte!" dedi Peyker Hanım yanağına yol çizmiş gözyaşlarını silip: "Söylemez diyor Bey!"

Hazan için yas tutmayı reddeden bir oğlu vardı Peyker Hanım'ın. Baran da severdi sessiz kızlarını ama Sinan için ayrıydı Hazan, geleceğini belirleyecek kadar kıymet verdiğiydi o. Hayalini Hazan çizmişti, buradan bile belliydi kıymetinin değeri. Baran annesinin sözüne itiraz etmemiş inanmıştı, annesi morgdan çıkınca "Oradaki Hazan!" demişti, kabul etmişti. Sinan ise Peyker Hanım'a göre ortada olan gerçeği reddeden taraftı. Ve bu onu hep içten içe üzüyordu.

"Ana ben ne dedim şimdi de ağlıyorsun? Yahu konuşurum onunla yapma!" dedi Baran hemen öne eğilip annesinin ellerini tutarak. O ara konağın büyük kapısı açıldı ve Sinan tabiri caiz ise biraz derbeder bir halde bahçeye girdi. Genç adamın dağınık saçları, koluna gelişigüzel attığı ceketi adeta ruh halini yansıtır gibiydi. Karmaşık.

"Sil gözlerini, görmesin." diye fısıltıyla uyaran Baran'ı dinledi Peyker Hanım, ellerini kaldırıp hızla sildi nemli gözlerini. Hoş, bunu yapmasa da Sinan'ın onları gördüğü yoktu. Aklı şirkette olanlardaydı, sarıldığı kız özründen sonra alelacele çıkmıştı odasından. Tek kelime etmemişti, yüzüne bakmamıştı. Kendi kendini attığı o ani adımdan dolayı eleştirip durmuştu Sinan da.

"Hoş geldin Sinan!" dedi Haşmet Ağa, genç adam dalgın bakışlarını kaldırdı babasına: "Hoş bulduk." diye mırıldandı.

"Erken geldin bir sorun yok ya?" diye soran ise Baran'dı.

"İşim bitti, geldim işte!" diye çıkıştı ona Sinan aniden, hepsinin ifadesi çatıldı. "Çok çalışırım kızarsınız, erken gelirim laf edersiniz. Ne istiyorsunuz benden anlamadım ki!"

"Heyheylerin üzerinde senin, olmuş bir şey belli." Sinan'ın kaçırdığı bakışlarının arasında ayağa kalktı Baran. "Yukarıda konuşalım seninle biraz."

"Konuşulacak bir şey yok," dedi Sinan elini saçlarından geçirip. "Kusura bakmayın, yorgundum sadece. Zaten üzerimi değişip çıkacağım, çiftliğe uğramam lazım."

"Hem yorgunum diyorsun hem de yine gideceğim diyorsun oğlum." dedi Peyker Hanım da ayağa kalkıp. "Bari yemek yeseydin."

"Aç değilim annem. Gelince yerim ama söz." Gülümsedi annesine fakat her zamanki iç ısıtan gülüşü değildi, anlamıştı annesi: "Müsaadenizle, gidiyorum." Kimseden ses çıkmayınca odasına gitmek için eve adımını attı genç adam. Baran annesine ve babasına güvence veren bakışlar atıp hemen peşinden gitti. Kardeşi odasına girdi, Baran da kapıyı tıklatıp girdi peşinden.

GÜZ ÇİÇEĞİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now