8. BÖLÜM: "Üç Büyükler Ve Ateş Sahası"

Start from the beginning
                                    

"Bilmiyorum. Yani... Orada tüm bunları görecek kadar uzun süre kalmadım."

Perla son söylediklerimi ciddiye almış gibi görünmüyordu. Sanırım bu yüzden hemen cevap vermemeyi tercih etti. Soğutucu, diye bahsettiği yerden çıkardığı geniş tabakta üç farklı yiyecek vardı. Üçünden de bir miktar servis tabaklarımıza bıraktı. İlki bir rosto dilimine, ikincisi kırmızı renkli, koyu kıvamlı bir sosa, üçüncüsü ise sapsız yapraklara benziyordu.

"Bana yalan söylemene gerek yok. Doğduğun toprakları inkar etmek zorunda değilsin." İçeceği önüme itip oturmamı işaret etti. "Benden sana zarar gelmez."

Siyah renkli döner tabureye oturduğumda, o da karşımdaki yerini almıştı. Bana inanmayanlardan biri de Perla'ydı ama garip bir şekilde ona kızamıyordum. En azından diğerleri kadar...

"Yalan söylemiyorum. Orada doğmadım."

"Nerede doğdun o halde?"

"Sana daha önce de söylemiştim, İzmir de."

Tepkisizce içeceğinden bir yudum aldı. "Evet, bunu daha önce de söylemiştin ama öyle bir yer yok. Senin için tüm Safornikon'u avucunun içi gibi bilen Mestan'a sordum, yok."

"Safornikon da olduğunu kim söyledi?" diye sordum sabırsız bir sesle. "Emin ol, benim dünyamda da sizin ülkenizin adını bilen çıkmaz." Dirseklerimi tezgaha yerleştirip başımı ellerimin arasında aldım. "Ah, tanrım... Neyi tartışıyorum ben böyle.."

Kolumda hissettiğim sıcak dokunuşla birlikte bakışlarımı yeniden Perla ile buluşturdum. Daha ılımlı görünüyordu. "Afedersin, seni üzdüm mü?"

"Üzüntü değil, sadece anlaşılmamaktan yoruldum."

"Ama... Söylediklerinin hiçbiri mantıklı değil."

"Mantıklı olan ne? O adamın sevgilisi olmak mı mantıklı? Onun..." Bunu söyleyecek olmak midemin kasılmasına sebep oldu. "Bebeğini taşıyor olmak mı mantıklı? Bunların hiçbiri doğru değil. İnanmanız için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ama değil Perla, tüm bunlar doğru değil."

Siyah saçını kulağının arkasına iliştirirken, yeşillerine derin bir şüphe oturmuştu. "Nasıl oldu da Lenoran'dan çıktın o halde?"

Umarsızca başımı iki yana salladım. "Bir vakıf yüzünden oldu. Kendi topraklarımdayken, en son bir vakıfta bulundum. O kısım kafamda hala çok kopuk... Ama biliyorum! Ne olduysa orada oldu. Ve biliyor musun Perla, o vakıf ülkenizin adını taşıyordu. Adı, Safornikon Vakfı'ydı."

Geri çekildi, kirpiklerini kırpıştırdı. "Kafamı karıştırıyorsun."

"Olanı söylüyorum. İnanmamak kolay ve sen de onlar gibi kolay olanı seçeceksin, öyle mi?"

Bakışlarını yüzümden kaçırdı. "Bilmiyorum. Daha adını bile bilmiyorum."

Şaşırdım. Yabancı onlara adımı söylememiş miydi?

"Rozelin, adım bu, Rozelin."

Biçimli pembe dudakları kıvrıldı. "Rozelin... Ne değişik isim, ilk kez duyuyorum. Anlamı ne?"

Babamın saçlarımı okşarken, dudaklarından döktüğü sevgi sözcüklerini anımsadım. "Rozelin'im, benim gül bahçem." Kalbim kırıldı. Bir daha duyabilecek miydim?

Sızlayan burnum gelecek gözyaşlarımın habercisiydi.

"Gül bahçesi."

Bakışlarını saçlarımda, gözlerimde ve yanaklarımda gezdirdi. "Biliyor musun? İsimlerin enerjilerine inanırım. Bence her isim iliştiği kişiyi sembolize eder. İsmin sana yakışıyor, Rozelin."

KIZIL GECE +18Where stories live. Discover now