12. BÖLÜM - KARMAKARIŞIK

En başından başla
                                    

"unni, napıyorsun?"

"son sınavıma çalışıyorum. Ya sen?"

"ben de ders çalışıyordum. Demin Choyun Oppa aradı. Seni sordu" dedi imalı bir ses tonuyla.

"Minju, şu imalı konuşmanı bırakmayı düşünüyor musun? Kendimi tuhaf hissetmeme sebep oluyorsun"

"tamam, özür dilerim. Dedi ki senin de müsait olduğun bi gün yemeğe gitmeliymişiz. Özellikle sen de olmalıymışsın" derken sesi hala imalıydı. "ah.. şeyy.." diye kıvrandım adeta.

"babam bu hafta Endonezya'ya gidiyor. Daha doğrusu bir saat sonra gidecek. Şey diyorum, acaba benimle kalır mısın? Hem Choyun Oppa'yı da evde ağırlarız. Olmaz mı?"

"hmm... Kulağa iyi bir fikir gibi geliyor ama babam... Kesin mi? Yani Endonezya'ya gidişi?"

"unni, merak etme. Sen istemediğin sürece ikinizin karşılaşmaması için elimden geleni yapıcam. Babamı seviyorum ama seni daha çok seviyorum. O zaman akşam buraya geliyorsun! Sana adresi atarım. Hatta istersen şoförü de yollayabilirim"

"gerek yok, ben bulabilirim. Ve ben de seni seviyorum. Akşam görüşürüz"

Telefonu kapattığımda yaptığım şeyin şokunu atlatamamıştım. Yıllar sonra babamla ilgili bir yere adım atacaktım. Muhtemelen her yerde Minju ve babamın resimleri olan bir yere gidecektim. Boğazımın kuruduğunu hissettim. Zorlukla yutkundum ve eşyalarımı toplayıp sınav salonuna gittim.

Sınav çıkışında uzun zamandır Mr.Charming'le konuşmadığımızı fark ettim ve mail attım.

Alıcı: Mr.Charming

Huhuuu? Beni unuttun bakıyorum Kurbağa prensim. Hiç de Charming'gillerden değil gibisin. Mesela bak Külkedisinin Charming'ine. Adam kızı bulmak için elinde ayakkabıyla kapı kapı dolaştı. Ya da rapunzel'in Charming'ine bak. Adam kuleye tırmandı! Ya sen? Bir mesaj bile atmadın bana. Üzüldüm. Biraz ağabeylerini örnek almalısın bence.

Alıcı: MissR

Upps... Hiç aklımdan çıkmadın ki. Sadece ilk aşkınla kırıştırmakla meşgulsündür diye düşündüm. N'aptın bakalım ben yokken?

Alıcı: Mr.Charming

Sen müneccim misin? Ayrıca kırıştırmıyorum. Sadece o elimde kalan bi gram aklımı da almak için elinden geleni yaparken, ben ona engel olamıyorum. Haftasonu kardeşimle kamptaydım. Hatta yeni biriyle tanıştım. Ya sen? Sen kimlerle kırıştırdın bakalım?

Alıcı: MissR

Hmm... uzun zamandır uzaktan ilgilendiğim birini etkilemeye çalıştım ama başarılı oldum mu bilemiyorum. Bakalım, ilerde görücem sonuçları.

Alıcı: Mr.Charming

Beni aldattın mı? Aman Tanrım! Neyse en azında dürüstsün. Hiç yoktan iyidir değil mi? Bu arada bu haftayı kardeşimle geçiricem galiba. Babam yokken onunla kalmamı istedi. Hayır diyemedim. Yanlış yapmış olmaktan korkuyorum. Ya babamı görürsem... görmesem bile her yerde onun hatıraları olacak. Ölümüne korkuyorum.

Alıcı: MissR

Kardeşinin senin istemediğin bir şey yapacağını zannetmiyorum. Yapacak olsaydı çoktan yapardı. Rahatlamaya çalış. Başka şeyler düşün. Baban dışında herhangi bir şey olabilir. Beni mesela :D

Alıcı: Mr.Charming

Seni mi? Hmm.. giderken kendime bir kurbağa alayım bari. Bu arada sürekli başını şişirdiğim halde dinlediğin için teşekkür ederim.

Alıcı: Mr.Charming

Beni prense dönüştürdüğün gün ödeşmiş oluruz

Akşam kafede çalışırken aklımda hala Joon vardı. Bir hafta ondan uzak kalmak zorundaydım. Kafeye gelmeden önce eve uğrayıp gerekli olan eşyalarımı almış, Jieun teyzeye durumu anlatmıştım. Ama Joon'un haberi yoktu. Acaba öğrendiğinde nasıl bir tepki vermişti. Ona bir şey söylemediğim için kızmış olabilir miydi? Kapatma saati geldiğinde sırt çantamı ve küçük, gerçekten küçük, çanta boy bavulumu alıp metroya yürümeye başladım. Kulaklıklarımı takmış olduğumdan olsa gerek birisi gelip çantayı elimden aldığında nerdeyse korkudan bayılacaktım. Joon tüm çekiciliğiyle karşımda durmuş, yüzüme bakıyordu. Kulaklıklarımı çıkarmak üzereyken beni durdurdu, çıkarmama izin vermeden elimden tuttu ve yürümeye başladık. Konuşmuyordu. Ben de konuşma ihtiyacı duymuyordum. Bunun benim için ne kadar zor olduğunu bildiğinden mi yoksa sadece benim için üzüldüğünden mi buradaydı bilmesem de burada olmasından mutluydum. Elimi tutuyor olması huzurum için yeterliydi. Elini daha sıkı tutup, adımlarına ayak uydurdum. Yol boyunca hiç konuşmadık.

Evin girişine gelince elimi bıraktı. Kulaklıklarımı çıkardı. O gözlerime bakıp "kendini zorunlu hissetme. Minju seni anlayabilecek yaşta. Bir sorun olursa haber vermen yeterli. Ne zaman olursa olsun gelip alırım seni" derken ben gözlerinin büyülü olup olmadığını düşünüyordum. Kafamı onaylar gibi salladım. Bir süre gözlerine baktıktan sonra telefon numarasını bilmediğimi düşünebildim. "numaran yok bende" dedim. Gülümsedi telefonunu çıkardı. Bir şeyler yaptı. "Artık var" dedi. Muhtemelen çaldırmıştı, telefonumla hiç ilgilenmeden Joon'a biraz daha bakabilmek için gözlerimi kırpmamaya bile dikkat ediyordum. "beni özleyecek misin" dedim kedi yavrusu gibi yüzüne bakarken. Kalbimin yerinden oynamasına yetecek kadar yaklaşıp "böyle bile özlüyorum" dedi. O an benim yerimde bir buzdağı olsaydı ya da kutuplarda olsaydık, eminim tek bir gram buz kalmaz, hepsi erirdi. Gözlerimi kocaman açıp "gerçekten mi" dedim. Cevap vermedi. Bunun yerine küçük bir öpücük verip kalan aklımı da aldı benden. "bütün hafta seni düşünmem için bunu yapmana gerek yoktu. Zaten aklımdan çıkaramıyorum" deyiverdim birden. Acaba çenemi bağışlasam alacak bir kurum ya da kuruluş olur muydu? Ben utanç içinde yanarken "işimi sağlama almalıydım" dedi ve çantamı elime verip gerisingeri yürümeye başladı. O çoktan görüş alanımdan çıkmış olduğu halde ben hala evin kapısında dikilmiş ve hipodromda koşar gibi atan kalbimin sakinleşmesini bekliyordum. Eğer beni öldürmeyi planlamıyorsa tekrar öpmemesi gerektiğini söylemeliydim ona. Derin bir nefes alıp kapıya döndüm ve dışarıdan çaktırmamaya çalışsam da içten içe korkudan ölmek üzere olduğum halde, buraya kadar gelmemi sağladığı için Joon'a müteşekkir bir şekilde zile bastım.

Merhaba, Ben Sindirella!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin