BÖLÜM 4: SÖZLER

En başından başla
                                    

Ama ben bir kenara oturup saçma sapan varlıkların beni ezmesine izin verecek bir kız değildim.

Öyle mi olmalıydım?

"Neden?" diye sordum hafifçe. "Alissa bana oldukça ezici bir tavırla yaklaşıyor." Gözüm Marcus'a değdi. Gözleri üzerimdeydi. Her hareketimi özenle izliyor gibiydi. Ne yaptığımı kestirmeye çalışıyordu. Delilerin her an ne yapacağı belli olur muydu? "Marcus ise bana dünyanın en güçsüz varlığıymışım gibi yaklaşıyor. Watson bana iyi yaklaşmaya çalışarak ajanlık yapmaya çalışıyor. Lauren ise benimle konuşmaya bile girmiyor. Sadece tek bir soru. Bunu neden yapıyorsunuz?"

"Bunu neden yapmalıyız?" diye soruma soruyla karşılık verdi Marcus. Bu, "Sen nesin?" gibi bir soruydu. Sorusunun cevabı vardı. Ama o kimdi? İşte asıl sorulması gereken soru buydu. Neden beni araştırıyorlardı?

"Değişik bir kişiliğe sahip olduğum söyleniyor." dedim alaya vurarak.

Dudağının ucu kıvrılırken, "Alışkın olunmayan şeyler dikkat çeker, merak edilir. Sorunun cevabını aldın." dedi rahatça arkasına yaslandı. Bu rahatlık beni zeki bir şekilde püskürtebilmesindeydi.

"Alışkın olunmayan şeyler genelde tehlikeli olurlar." Sizin gibi.

"Kendini büyütüyorsun." Alissa'nın sözlerine karşın başımı iki yana salladım. Caleb'a bıkkın bir bakış attım. Derin bir nefes soludum. Nefesi içime çekerken yüzümde bir gülümseme açtı. Büyütüyordum. Kesinlikle.

Korkuyordum. Kesinlikle korkuyordum ama kendime bir söz vermiştim. Küçükken korkak bir kız çocuğunun verdiği bir söz vardı ve ben o sözü tutmak zorundaydım. Ben, beni yalnız olmaya zorlayan kişilere hesap sormak zorundaydım.

Düşündükçe kafayı yeme aşamasına geliyordum. Düşünürsem batardım. Düşünürsem sözümü tutamayabilirdim.

"Aslında bakarsan kendimi ara sıra dediğin gibi büyütüyorum. Yani haklısın. Kendimi büyütüyorum." Başımı Alissa'ya çevirip, "Herkes gibi." diye ekledim kahverengi gözlerinin içine bakarak. Gözlerimi anında kapatırken omuz silkip Watson'a baktım. En azından burada olan en samimi kişiye benziyordu. Masanın altında duran elim titremeye başlıyordu. Rahatlamam gerekiyordu. Kontrol benden gidiyordu. "Öne sürülüp bana yaklaşmaya çalışsan da yine de buradaki çoğu kişinin aksine gülebiliyorsun. Bir gülüşün düzeltemeyeceği bir şey yoktur." Aklıma gelen şeyle kıkırdadım. Zihnimi akışa bıraktığımda bir deli seviyesinde düşünüyordu zaten. "Böyle de diş macunu reklamı gibi oldu." Bunu dememle Watson da Caleb da güldü. Bu gülüşlerin dikkat dağıtmak için olduğunu buradaki herkes biliyordu. Gözlerim Lauren'a kaydı. Dudağı kıvrılmış cama bakıyordu. Belki de etrafa yaydıkları ışık o kadar da ölümü anımsatmıyordur. "Aramızdan biri daha gülebiliyor. Bu çok hoş bir şey." Bunu demem ile dudağındaki o kıvrım da gitti. Lauren'ın buz mavisi gözleri tüm soğukluğu ile beni buldu. Bu sözümden hoşlanmadığı açıkça belliydi. Tamam, insanları sevmiyorsunuz. Tabii bu benim etkim de olabilirdi.

"Sence de fazla laubali değil misin?" dedi yakıcı bir buz edasıyla. Gözleri benim ela gözlerimin aksine etrafa buz dağıtıyordu. En azından Marcus'un siyah hareleri gibi ölüm dalgası yaymıyordu. Kafamla onu onayladım.

"Böyle olmaz isem tekrar delirme vakası geçirebilirim." dedim elimle deli işareti yaparak. Ortamda sessizlik baş gösterirken gözlerimi pencerenin ardındaki gökyüzüne çevirdim. "Bugün hava çok güzel. " dedim sessizce. Düşüncelerimi dağıtmalıydım. Yoksa her an kontrol benden çıkabilirdi. Hiçbir ses gelmedi. Caleb bile beni cevaplamadı. Bu sessizlik beni geriyordu. Oldukça tehlikeli şeylerin arasından sessizce oturmak hiç de cazip bir seçim değildi. "Keşke size kendimi sevdirebilsem. Size ne yaptım bilmiyorum ama eğer kötü bir şey ise özür dilerim." dedim gözlerimi masaya değdirip kaldırarak. Dudağımı dişledim ve oturduğum sandalyeden ayağa kalktım. Caleb'a bir bakış atıp çıkışa doğru yöneldim. İnsanlar bir insanın üzülmesine alışıklardı. Dışlandıkları ortamlardan derhâl giderlerdi. Benim de öyle olacağımı düşünüyorlardı. Beni gözleriyle takip ettiğini bildiğim Caleb'ın gözünün önünden kaybolana kadar ilerledim. Sonunda beni göremediği yere kadar ilerlediğimde bu sefer ben onları göremiyordum. Böyle olmamalıydı? Filmlerde böyle olmuyordu!

GÖLGE KANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin