3.BÖLÜM "YARALI RUHA UZATILAN EL"

En başından başla
                                    

Adam yerde acıdan kıvranırken, kadında Ayla'nın kollarında titreyerek adama bakıyordu. İçim kıyılır gibi oldu. Ruhu yaralı bir kadına el uzattık ama ömür boyu o yaranın asla kapanamayacağını bilmek, ruhumu acıtıyordu. Hiçbir kadın böylesine şiddet görmeyi hak etmez.

Namus denilince aklına ilk kadınları getiren kişiler asıl namusu olmayan kişilerdir.

"Polisi aramayacak mısınız?" dedim Bora Bey'e ithafen. Bora Bey yüzünü benden çekip adama bakarak konuştu. "Bu piç kurusunu polise versem; bırak iki günü, iki saate dışarı sallarlar. Ben kendim vericem cezasını."

Sesimi çıkaramadım çünkü haklıydı. Serbest bırakırlardı adamı ama kendisinin ne yapacağını da merak etmiştim.

Yetimhanenin karşı kaldırımındaydık bu yüzden çocuklar da sesleri duyunca kapıya çıkmış korkulu gözlerle buraya bakıyorlardı. Bu yüzden de durmasını ve burada devam etmemesini istemiştim.

"Bora Bey, Ayla ile burada durun siz. Ben çocukları sakinleştirip hemen geliyorum. Sesten korktular," dedim neden gittiğimi açıklama gereği duyarken.

Başını salladığında direkt çocukların yanına gittim. Ruhum acısada çocuklar için gülümseyip konuştum. "Benim bal arılarım neden burada bakayım? Yemeklerinizi yediniz mi siz hem?"

Furkan bana boncuk boncuk gözleri ile bakarken ağzını araladı. "Kraliçem o abi neden diğer abiye vurdu. Kavga etmek kötü bir şey değil mi? Neden kötü bir şeyi yapıyorlar?"

Çocukların masumluğu en güzel şeydir. Bazen bir çocuktan bile çok güzel hakikatli bir ders alırız. "Vurmadıki, oyun oynuyorlardı sadece. Hem siz yemeklerinizi bitirdiniz mi diye sormuştum?"

"Bitirmedik," dedi Eslem hâlâ korku dolu gözlerini oradan çekemezken. Nasıl gözlerindeki o korkuyu silebilirim bilmiyorum. Öyle bir duruma düşmüştüm ki. Bir tarafım o kadından dolayı acırken diğer tarafım miniklerimin korkusunu nasıl gideririm endişesi taşıyordu.

"Ama yemek bitmeden kalkmak yok demedik mi biz? Doğru yemeğe," dedim daha fazla bakmalarını engellemek için. Yemekhaneye geldiğimizde bazı çocukların hâlâ yemek yediğini gördüm. "Hadi sizde yemeğe koşun bakalım. Sonra da serbestsiniz. Bugün istediğinizi yapabilirsiniz," dedim hafif yüksek sesle.

Hepsi beni başı ile onayladığında yetimhaneden çıktım. Kadının yanına gittim doğruca. Bir kaç siyah takım elbiseli adam, Bora Bey'in dövdüğü adamı yerden kaldırıyordu. Suratımı ekşitip adam demeye iğrendiğim kişiye baktım, yüzü gözü kan olmuştu. Gram acımadım. Beter olsun.

Ayla, kadını sakinleştirmeye çalışırken ben de yanlarına geldim. Bora Bey ileride sinirli sinirli bir şeyler anlatıyordu adamlarına. Ne dediğini duymuyordum ama ilk kez bu halini şahit oldum. İki üç gündür görmeme rağmen hep sakin bir yapısı var diye düşünmüştüm. Ayla'nın dediği gibi sanırım 'sakin bir yapısı vardır ama damarına basınca işte o zaman kork'.

Adamlar iyice dinleyip başlarıyla Bora Bey'i onayladıktan sonra suratına dahi bakmak istemediğim kişiyi alıp gittiler.

🍀

Zamanın su gibi akıp gittiğini hissettim. Ruhu yaralı bir kadına el uzatmıştık. Yaralarını iyileştirebilmesi uzun sürecekti. Çocuklarına kendine adayarak bunun üstesinden gelebileceğine emindim. İzi hiçbir zaman geçmeyecekti ama kanamayacaktı da.

Yetimhaneden izin alıp; kadını, çocuklarıyla beraber bir kuruma götürdük. Bora Bey, kadına her türlü güvenliğini sağlayacağım dediğinde yüreğim pamuk gibi yumuşamıştı. Hâlâ böylesine iyi insanların olduğunu bilmek çok iyi hissettirdi.

Bir Leyl Misali Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin