Gülümsedi. Burnuma dolan ferahlatıcı ve oldukça sıcak koku da neydi böyle?
"Bir daha benim yanımdayken kendine basit deme."
Bu bir uyarıdan çok tehdit gibiydi.
Belime sardığı kolunu sıkılaştırdı, bedenim tamamen onun bedenine yapışıktı. Hareket etmeyi denedim fakat biliyordum ki bu çabam nafileydi. Başını açıkta kalan boynuma yaklaştırıp derin bir nefes aldığında onu izledim. Gözlerini kapattı ve kısık bir sesle fısıldadı. "Gül."
Evet, Lancome'un Midnight Rose isimli parfümünü kullanıyordum ve parfümün ana teması güldü. Yani gül kokmam gayet normaldi. Fark ettiği şey onu derinden sarsmış gibi ani bir şekilde geri çekildiğinde ikimiz de birer adım geriledik.
"Kimsin sen?"
Senin belan.
"Sana ne, kimsem kimim! Bırak beni!"
Başını iki yana salladı.
"Partiye gelen herkesi tanıyorum, sen hariç. Kim olduğunu ve mekanıma, hatta mahalleme nasıl girdiğini anlatmadığın sürece seni bırakmayacağım."
Ofladım. Gözlerimin önündeki saç tutamı dudaklarım arasından çıkan nefesle havalandı. En azından Sarp'a söylediklerim hakkında hiçbir imada bulunmamıştı, yani duymamış olabilirdi.
En azından tamamını...
Aynadaki yansımamıza baktım. Bana arkamdan sarılıyormuş gibi duruyordu. Gibi fazlaydı, resmen sarılıyordu! Bu iki kol arasından bir şekilde kurtulmam ve vakit kaybetmeden burayı terk etmem gerekiyordu. İsmimi davetli listesine yazdığım aklıma geldiğinde bir kez daha küfür ettim, nasıl bu kadar aptal olabilmiştim?
Cevabı çok basitti, gözümü hırs bürümüştü.
Çok sinirlendiğimde ve böyle hırslandığımda ne yaptığımı bilmiyordum. Her daim mantıklı kararlar veren beynim doğru çalışmıyordu sanki. Üzerinden biraz zaman geçtiğinde beynim yaptığım her şey hakkında o kadar çok düşünüyordu ki kafamı taşıyamıyordum. Düşünce süreci mantıksız şeyler yapmaktan çok daha sancılıydı çünkü hata yaptığımı fark ettiğimde kendi kendime sinir oluyordum.
Kesinlikle normal değildim.
Ve yine kesinlikle bu adamdan kurtulmalıydım!
Ne yapabileceğimi düşündüm. Kollarımı hareket ettiremiyordum, yani pek bir şey yapamazdım. Aynadaki yansımamıza değdi tekrardan gözlerim. Tamamen ona yaslıydım ve kalçalarım kasıklarının birazcık üzerindeydi. Belki de çok şey yapabilirdim. Dudaklarıma sinsi bir gülüş kondurarak kalçalarımı iki yana salladım. Yüzü şaşkınlık dolu bir ifadeye büründü, işte böyle. Hareketimi hızlandırdığımda belim ve kolumdaki tutuşu gevşedi.
"N-Ne yapıyorsun?"
Seninle oynuyorum.
Şaşkınlığını fırsat bilerek diğer kolumu havaya kaldırdım ve dirseğimi suratına geçirdim. Acıyla inledi. Tuttuğu kolumu elinden kurtarıp bedenini geriye ittirdim ve hışımla ona döndüm. Ellerimle omuzlarına tutunarak sağ dizimi kırdım ve bacak arasına geçirdim. Küfür ederek sendeledi. Omuzlarındaki ellerimle onu ittirerek yere düşürdüm.
"Ne oldu Şahzarin, hani beni bırakmıyordun?"
Yerdeki haline küçümser bir bakış attım ve buradan çıkmak için arkamı döndüm, bu kadar kolay mıydı herkesin korktuğu Aras Şahzarin'i yere sermek? Cevabını ayak bileğimi tutup beni ikinci kez kendine çekerek verdi. Bedenim onun yerdeki bedeni üzerine yığıldı. Eli tekrardan bel oyuğuma sarıldı ve Şahzarin boğuk bir sesle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK KABURGALAR CEHENNEMİ
Teen FictionBeş yaşındaki bir çocuğa iç organlarımız nelerdir diye sorsanız vereceği ilk cevap hiç şüphesiz kalp olur. Böyle öğretilir çünkü biz insanlara, karnımızın hemen üzerinde, kaburgalardan oluşan bir kafesin içerisinde dört odacıklı bir organ olduğu söy...
2. ŞAH MAT
En başından başla