“Şu an ne kadar gerizekalı göründüğünün farkında mısın?” diye lafı yapıştırdı. Gözlerimi kırpıştırarak Derin’e baktım. Kendinden emin bir tavırla omzuna düşen bir tutam saçı geriye attı. Cihan yavaş yavaş morarırken kahkahamı daha fazla bastıramadım ve gülmeye başladım. Nihayet nefes almak için dururken Cihan’ın sinirli bakışları karşısında tekrar gülmeye başladım. Pekala, o kadar da komik bir şey değildi ama insanların önümde rezil olması beni her zaman güldürmüştü.

“Sanırım gitsen iyi olacak Cihan” dedim hafif ciddileşerek. Cihan hiçbir şey demeden yanımızdan ayrıldı.

Çayımızı içmeye devam ederken telefonumun zil sesi duyuldu. Bu annem için koyduğum bir zil sesiydi. Şarkı çok fazla küfür içeriyordu. Tam anneme göre.

Bekletmeden telefona cevap verdim.

“Alo?”

“Umarım derste değilsindir.”

“Hayır. Ne oldu?”

“Senin için bir üniversite profesörüyle görüşme ayarladım. Psikoloji okuyor. Saat beşte Cafe Riva’da ol. Üniversite başvuruları ve meslek seçimi için sana yardım edecek.”

“Tamam.”

Ve yüzüme kapattı.

“Ne olmuş?” diye sordu Derin.

“Bir psikolog gibi bir şeyle görüşme ayarlamış, saat beşte Cafe Riva’da olmam gerek.” dedim.

“Hım.” Diyerek anladığını belirtti.

Saat tam dört otuz ikiyi gösterirken kafenin kapısından içeri girdim. Etrafıma bakarken bir adamın bana el salladığını gördüm. Ona doğru yaklaşırken adamın yüzünde sanki benim anlayamadığım espriyi anlamış gibi bir sırıtış vardı. Elini uzatarak kendini tanıttı.

“Merhaba küçük hanım. Ben Kıvanç Yavuz.”

“Merhaba.” dedim. “Yankı Parlar.”

“Memnun oldum Yankı.” Diye cevap verdi. Gülümseyerek masaya yöneldim. Oturunca karşımdaki adamı iyice incelemeye başladım. Çok tanıdık geliyordu. Kısa sarı saçları vardı. Gözleri koyu bir mavi tonundaydı. Hafif kirli sakalıyla yakışıklı sayılabilirdi. En fazla yirmi beş gibi görünüyordu.

“İleri gittiysem kusura bakmayın ama profesör olmak için biraz genç değil misiniz Kıvanç Bey?” diye sordum. Gözlerine yansıyan samimi bir gülümsemeyle cevap verdi.

“Evet herkes öyle diyor zaten ama öğretmenlerim zeka manyağı olduğumu gördüler ve erken mezun ettiler ne yapabilirim ki?” dedi. Bu haldeyken –otuz iki dişin de göstererek gülerken- ne kadar genç olduğu belli oluyordu. “Bu arada” diye ekledi. “ Sadece Kıvanç yeterli.”

“Tamam.” Dedim gözlerimi kaçırarak.

“Pekala. Nereden başlamak istersin?” diye sordu.

“Bilmem.” Dedim omuz silkerek. Bana soru sorar gibi bakınca  nereden başlamak istediğimi bilmem gerektiğini anladım.

“Tamam o zaman.” Dedi. “İstersen annene bahsettiğim üniversitelerden sana da bahsedeyim.”

“Harika olur.” Diye cevapladım. Ve bana neredeyse şehirdeki bütün üniversiteleri saydı.

Hepsini teker teker detayına kadar anlatıyor, dersleri, hocaların eğitimini, sınıf ortamlarını özetleyerek listeye koymak isteyip istemediğimi soruyordu. Kendimi yine liseye geçiyormuş gibi hissediyordum. Büyük çoğunluğuna olabilir dediğim için şu an listelerdi fakat hiçbiriyle ilgilenmiyordum. Kendi mesleğimi de üniversitemi de kendim seçmek istiyordum. Annem veya bu adam değil. Ben.

Nihayet sonuna geldiğimizde lavaboya gitmek için izin istedi. Bende bu anı fırsat bilerek telefonumdan saate baktım. Çoktan dokuz olmuştu bile. Burada bu zeka manyağıyla dört saat kaldığıma inanamıyordum. Bana yaklaşık yüz üniversite tanıtmıştı!

Kıvanç Bey’in –Kıvanç’ın- gelmesini beklerken çevreme bakındım. Kafede bizden başka kimse kalmamıştı. Garson bile göremiyordum. Tuhaf. Genelde tam bu saatlerde böyle işlek yerler dolup taşardı. Umursamayıp telefonuma geri döndüm.

“Bugünlük işimiz bitti.” Diyerek yanıma geldi Kıvanç.

“Pekala.” Dedim. Arkama dönüp montumu alırken Kıvanç’ın cebinden bir şey çıkardığını gördüm.  Muhtemelen hesabı ödeyecek, diye düşünürken boynumda hissettiğim acıyla boğuk bir çığlık bastım. Göz ucuyla bir iğne olduğunu fark ettikten sonra sıvının vücuduma yayıldığını hissettim. Bir daha çığlık atmaya çalıştım fakat  yapamadım. Boynuma iğneyi batıran elin sahibine baktığımda Kıvanç duygusuz bir ifadeyle bana bakıyordu. Ellerim ve ayaklarım yavaş yavaş uyuşurken gözlerim kararmaya başladı. Tam düşerken Kıvanç şırıngayı masaya atıp hızlıca beni tuttu. O anda telefonu çaldı ve cevap verdi. Beni yakaladığını ve tesise götüreceğini söylüyordu. Daha fazla dayanamadım ve kendimi karanlığın kollarına bıraktım.

TEHLİKE ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin