𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯 ¹⁴

En başından başla
                                    

So Hae aralarındaki muhabbete pek anlam verememişti. Ondan ne ara kalem almıştı ki? "Hayır. Söylediğin gibi normal yollardan konuşmaya geldim." Gerçekten sadece sohbet etmek amacıyla gelmişti ama onu kışkırtacak şeyler yapmaktan kendisini alamıyordu. "Korkutmak ya da tehditvari şeyler yok." Iseul'ün kaşları çatıldı. Sözlerinde samimi olup olmadığını anlayabilmek adına yüzünü süzdü. Bu sırada adımları biraz yavaşlamıştı. So Hae uyum sağlamakta gecikmedi. "Şaşırtıyorsun beni." Başını hafifçe öne eğip kıkırdadı Jungkook. Tekrar Iseul'e dönerken kalemle saçını kaşımıştı. "Şaşırtmayı severim. Şimdiye öğrenmiş olman gerekirdi." Iseul kıkırdamasına eşlik etti.

Günlerdir Jungkook ile konuşmamıştı So Hae. Şimdi kısacık dakikalarda yaptıkları bu sohbeti yapan kişi olmayı öyle çok isterdi ki... Peşinden koşmayı hâlâ düşünmüyordu. Yine de hissettiği şeyleri Jungkook kadar kolay silemediği için acısını ve kıskançlığını taşımaya devam ediyordu. Okul kapısına yaklaştıklarında So Hae adımlarını olabildiğince yavaşlattı. Iseul ve Jungkook birbirlerine gülerek bakarken arkalarında kaldı. Kapıdan geçip gözden kaybolana kadar yüzlerini seyretmişti. Jungkook çok güzel bir gülümsemeye sahipti. Sebebi olmayı isteyeceği kadar güzel bir gülümsemeye hem de.

Jungkook tavrını değiştirip So Hae'yi görmezden geldiğinden beri garip hissediyordu. Çoğu zaman boş ve eksik, bazen de üzgün ve sinirli. Güçlü bir duruşu vardı So Hae'nin. Başkaları gibi istenmediğinin farkına varınca ihtimallere tutunarak varlığını diretmeye çalışmayan dik başlı biriydi. Şimdi onu özlediği için gidip de arkadaşlarına yakınamaz, oluşturduğu bu imajı zedeleyemezdi. Yanından birkaç öğrenci daha geçip aynı kapıda kayboldu. Yüzü bu kadar düşmüşken sınıfa girmek istemedi. Ağlamak istemiyordu. Rimelleri akabilir, özenle, tek tek ayırdığı kirpikleri birbirine yapışabilirdi. Kendisine saygısızlık etmeyecekti. İyi hissettiğine inanıncaya dek bahçede vakit geçirmeye karar verdi.

Okul bahçesinin sol tarafına ilerlemeye başladı. Bakışları hâlâ yerdeydi. Biraz daha yürüyüp bahçenin oradaki demirliklere ulaştı. Devamı okulun dışına çıkıyordu. Öğrenciler yakalanmadıkları sürece ya buradan ya da bahçenin ön tarafında kalan otoparktan kaçıyordu. So Hae iki taraftan da bir iki kez kaçmıştı. Şimdi kaçmayı düşünmüyordu tabii. Oralara pek kimseler uğramadığı için daha sakin olur, rahat rahat somurtabilirim diye düşündüğünden gelmişti. Demir kapı önünde belirdiğinde gözleri o taraftan gelen dumanlarla kısıldı. Birileri de So Hae gibi düşünüp nefes almaya veya zehirlenmeye buraya gelmiş olmalıydı. Öğretmen olup olmadığını anlamak için kapının karşısına geçmeden hafifçe başını uzattı. Parmaklıkların diğer tarafında bir öğretmen değil de Huysuz Yoongi'yi görmek içini rahatlatmıştı. Bir öğretmen olsaydı içeriye girmesini söylerdi. Yoongi'nin varlığını umursayacağını sanmıyordu.

Bir süre onu inceledi. Kravatı ve çantası kaldırımın üstünde, hemen yanındaydı. Bir eli sürekli saçlarını karıştırıyor, sonra da kulağına dokunuyordu. So Hae'yi ya fark etmemişti ya da dönüp neden ona baktığını sormayacak kadar umursamıyordu. Ağzından çıkan dumanlar yüzüne vurup anlık olarak nefesini kestiğinde yüzünü buruşturdu. Yoongi sigara mı kullanıyordu? Aslında çok şaşırtmamıştı bu So Hae'yi. Okulda en bekleyeceği insanlardan biriydi. Sigarayı dudaklarına yakın tutuyordu. Bir nefes daha çekti ve bir sıraya oturtmuş gibi saçlarını karıştırıp kulağına dokundu. Böyle alışkanlıkları vardı sanırsa. Silik bir ses duyuldu ikisi arasında. Yoongi biten sigarayı ayaklarının önüne fırlatmıştı. Yere çarpmanın verdiği etkiyle yanmaya devam eden küllerin asfalt üstüne nasıl saçıldığını ve Yoongi'nin onları ayağıyla nasıl söndürdüğünü izledi. So Hae ağlamak istemiyordu, ama bir şeyler yapmak da istiyordu.

Aklına düşen olumsuz fikirle ellerini parmaklık hissiyatı veren kapıya koydu. Yoongi diğer sigarasını da tutuştururken nihayet başını çevirip So Hae'ye bakma zahmetinde bulunmuştu. Çantasını iki koluna da geçirdi ve çoraplarını biraz daha yukarıya çekti. "Kafanı çevir!" diye bağırdı Yoongi'ye. Kapıdan atlarken bir yeri açılabilirdi. Firikik vermek hoş olmazdı. Yoongi sorgulamadan başını tekrar önüne çevirdi. Onu herhangi bir yerini görmeye hevesli değildi zaten. Kısa süre sonra So Hae hiç zorlanmadan kendisini diğer tarafa atmıştı. Eteğini, gömleğini ve çantasını düzeltip ayaklarını sürüye sürüye Yoongi'nin yanına adımladı. Sol tarafında çantası olduğu için sağ tarafına yöneldi, onu taklit ederek kaldırımda yerini aldı, bağdaş kurar gibi oturdu. Sigara dumanından yüzü buruşmuştu.

𝑩𝒍𝒖𝒆 & 𝑮𝒓𝒆𝒚 ❦ 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin