Şato, her zamankinden de daha kasvetli, nemli ve huzursuz hissettiriyordu, şato sakinlerine. Taş duvarların nemlililiğinden çatlaklarına olsun, sanki şato ağlıyor gibi duruyordu. Kuzgunlar bugün hiç ötemediler bile, orman ise durgun, aynı zamanda da meymenetsizdi. Zira nedeni tüm sakinler için apaşikardı. Şatoda hal böyle olunca bu diğerlerine de yansımıştı. Esmer, keyfinin pek yerinde olmadığını, şu korkunç kuzgun ölülerinden zaman zaman kusacak gibi hissediyordu, neyse ki biricik annesinin özenle işlediği mendili sağolsun, rahatsızlanır rahatsızlanmaz ağzına götürüveriyordu. Bu bununla da bitmek bilmiyordu. Kuzgun ölülerinin üzerine üşüşen kara sinekler içeri girmesin diye pencereyi de açamıyordu. Kara sinekler o kadar fazlaydılar ki Dük'ün toprakları adeta petrolle kaplı görünüyordu. Şu ne idiği belirsiz orman bile yanında daha katlanılabilir duruyordu.
Esmer, hülyalı hülyalı Dük'ün odasında bekleyedururken Dük henüz ortalıklarda gözükmüyordu. Son sefer kahya ile olan tuhaf konuşmalarına kulak misafiri olmaya mecbur kaldığından beri ortalıklarda gözükmüyordu. Bugünkü oturuma da geç kalmıştı, halbuki esmer kalemini kağıdını hazırlamış, hatta Dük'ün geçen gece ona hediye ettiği kuzgun tüylü kalemini bugün kullanmayı planlıyordu ama bahçe topraklarındaki hadiseden sonra usulca bu planını elinin tersiyle itivermişti, fakat esmer ne kadar beklerse beklesin Dük, çalışma odasına hiç teşrif etmedi. Üstelik Kahya da görünürde yoktu. Bu, bu sabahki konuşmaları daha da tuhaflaştırdı.
Baktı ki Dük gelmeyecekti, çünkü neredeyse iki üç saattir varlığı odaya teşrif etmemişti, esmer çalışma odasından çıkıverdi. Vakit, kimsenin ortada olmadığı vakitken daha önce de kararlaştırdığı gibi şatonun sakinleriyle tanışmaya karar verdi. Şatonun sağ kanatlarında gezinirken pencereden gözüne biri ilişti.
Adam kafasına hasır, oldukça yayvan bir şapka geçirmiş, ağzına bir tülbent bağlamış, kocaman ayaklarına iş kunduralarını giymiş, yanına iliştirdiği kovasına kuzgun ölülerini topluyordu. Bu evin meymenetsiz bahçıvanı olmalıydı.
Esmer, hiç oyalanmadan ona yardım etmek maksadıyla onun yanına vardı, ağzına mendil tutmayı da unutmamıştı fakat tek unuttuğu yaldır yaldır parlayan ayakkabılarının çamura batıp berbat bir hale dönüşeceğiydi.
Toprağa bata çıka nihayet bahçıvanın yanına vardığında kendinden emin bir şekilde kendini ona tanıtmaya layık gördü.
"Essenlikler dilerim efendim. Yardıma ihtiyacınız var mı diye bakmaya gelmiştim. Yardıma ihtiyacınız var mıdır?"
Bahçıvan, eğildiği yerden oldukça monoton şekilde doğrularak güneş yanıklarıyla kaplı yüzünü esmere çevirmişti. Kaşları adeta bir pala bıyık kadar gür ve çatıktı, sanki alnına bir traktör hasat çizgileri bırakmış gibiydi. Anlamsız bakışları çoktan esmeri soldurmuştu bile.
Esmer bunu anlamış olacak ki elini uzatarak kendini tanıttı.
"Özür dilerim kendimi tanıtmadım. Ben, Dük'ün yeni yazmanı Orion Kai Kim. Bildiğiniz üzere merhum Bay Fergus'un yerine geldim. Peki siz, Bayım?"
Bahçıvan meymenetsiz bakışlarını önce esmerin eline yöneltti, ardından da yüzüne yöneltti.
"Ben şatonun bahçıvanı Wilford Groundsman."
Fikirlerini, telgraf gibi kısa cümlelerle ifade etmek istiyor gibi görünüyordu. Esasen anlaşılması zor bir adam olduğu ilk bakışta aşikardı. Hafif iri yarı bir adamdı aynı zamanda, tüm gün güneşin altında harıl harıl çalıştığından olsa gerek. Kolları bir boğayı yere devirecek kadar güçlü de görünüyordu.
Esmer, elinin havada kaldığını zannederken bahçıvan çamurlu eldivenlerini sertçe oğlanın eline çarptı ve tokalaştılar. Elleri birbirinden ayrıldığında esmer elindeki iğrenç sıvıya şaşkın şaşkın bakıvermişti. Kuzgunların leş ve adeta petrol gibi kara kanı ellerinde salyamsı bir yapı bırakmıştı. Elindeki salyadan kurtulmak için elini birkaç kez salladı. Bahçıvan ise çoktan kaldığı yerden işine devam etmeye başlamıştı. Esmer de oyalanmadan yanında yere çöküverdi ama kuzgunları çıplak eliyle almak konusunda kararsız gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sana gül bahçesi vadetmedim | sekai
Fantasygözlerinden akan iki damla yaş, kaderimizin cilvesi gibidir. ta ki iki dalgın ömür, onları öpene kadar; mazlum bir yara, sarkıverdi dudak kıvrımlarımızda. ... Adı çıkmış bir Dük, kendisine yeni bir yazman arayışına girince şiir topluluğunun gözde...