"Tamam o zaman," diyerek buzdolabından kahvaltı için malzemeleri çıkardım. "Bekliyorum."

"Geliyorum," diyerek muzhipçe konuştu, "biraz seveyim seni."

Yanaklarıma kan oturdu, yüzüm alev alev yanarken dilim lal olmuş ve susmuştum. O da utandığımı anlamış gibi eğlenirken kahkaha attı.

"Daha fazla utandırmadan kapatıyorum güzelim, görüşürüz."

"Görüşürüz," diye konuştum fısıldarcasına. Ardından kulağımı dolduran sessizlik ile telefonu kenara bırakıp hızlıca masayı hazırlamaya koyuldum.

Aradan yarım saate yakın zaman geçti, masaya son rötuşları yaparken evin duvarlarında yankılanan zil sesi ile aceleyle mutfaktan çıkıp koridora girdim. Ellerim heyecanla titriyordu, kapı koluna uzanıp aşağı doğru çektiğimde Demir'in heybetli bedeni kapının eşiğine yaslanmıştı. Yüzünde kocaman bir karizmatik gülümseme ile üstten üstten bakışlarını yolluyordu. Kapıyı sırtına kadar açıp girmesi için geri çekildim.

"Hoşgeldin," diye neşeyle şakıdım, mutluluğumun kaynağı tam da karşımda duruyordu. Elindeki yeni farkettiğim karton paketle içeri girdi.

"Hoşbuldum göz bebeğim," diye mırıldandı ve beklemeden bedenimi kolları arasına çekti. "Çok hoşbuldum."

İnce kollarım boynunda dolandı, boynundan burnuma dolan koku beni mest ederken derince nefesler çektim içime. Kokusu tam anlamıyla güven kokuyordu. Saçlarımın arasına gömdüğü başını boynuma doğru çevirdi ve tam şah damarımın üzerine etkileyici bir öpücük bıraktı.

İliklerim titredi, tüylerim diken diken olmuş ve parmak uçlarım istemsizce avcumun içine saklanmıştı. Kollarımı ensesinde birleştirdiğim yerden ayırdım ve geri çekildim. Aptal aşıklar gibi sürmeye devam eden bakışmamızı ocaktan gelen suyun taşma sesi böldü. Ağzımdan 'hii!' Diye bir şaşkınlık nidası dökülürken Demir'i beklemeden mutfağa doğru hızlıca ilerledim. Su kaynıyor ve kaynadıkça taşıyordu.

Ocağın altını hızlıca kapatıp koridora kısa bir bakış attım. Demir montunu çıkarmış ve elindeki almayı unuttuğum paketle mutfağa giriyordu. Hemen elindeki pakete uzandım, "özür dilerim, almayı unuttum elinden." diyerek mahcupça konuştum.

Kaşları çatıldı, "ziyanı yok Bade, özür dilemen gerekmiyor." deyip elini enseme attı ve dudaklarını alnıma sıkıca bastırdı. İçim bu hareketiyle sıcacık olurken o elindeki paketi orta tezgaha bıraktı.

"Acıkmışsındır, sen masaya geç." deyip elimdeki paketi işaret ettim, "şunları tabaklayıp geliyorum."

Dudakları, sinsi bir gülümseme ile kıvrıldı. Ölüm yavaşlığında bana doğru ilerledi ve arkamdan sarıldı. Belimin iki yanına yerleşen eli ile içime çektiğim nefes teklerken sakin olmak için kalbime telkinler vermeye çalıştım.

"Açım elbette," diye fısıldarcasına konuştu. Sesi etkileyici bir tona bürünmüştü, "ama yemeğe değil," deyip omzumu süsleyen saçlarımı sırtıma doğru attı, dudakları tenime usulca dokundu ve o an bedenimin pelteye döndüğünü hissettim. Kollarının arasına yığılıp kalmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Yaptıklarım soğuyacak Demir," diye zorlukla konuştum, sesim tir tir titriyordu. Belimi kasıp kavuran avuçları benden uzaklaşırken bedenini hafifçe geri çekti.

RUHLAR MAHZENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin