Çantasını sırtına attığında odadan çıkmış ve asansörü kullanarak alt kata inmeyi planlamıştı. Bu sırada çantasının ağırlığı rahatsız ederken asansörün bir üst katta durmasıyla merakla beklemiş ve asansörün çelik kapısı yavaş hareketlerle ikiye ayrılarak açıldığında, gördüğü yüz ile yüzüne tedirginlik hâkim olmuştu.
Woo shik...
Woo shik'in geniş gülümsemesi yüzüne yayılırken asansörün içine doğru bir adım atmış ve bu hareketiyle Seung jo'nun yana kaymasını sağlamıştı. Asansörde ikisinden başkasının olmaması Seung jo'yu tedirgin ediyordu. Çok az... azıcık... minnacık...
"Yardım edeyim mi?" Demişti Woo shik, Seung jo'nun çantasını kastederek.
"Hayır!" ani yükselmesine kendisi bile şaşırırken Woo shik'in geniş bir şekilde gülümsemişti. Seung jo gıcık olmuş gibi yüzünü buruştururken asansörün giriş katında durduğunu fark ettiğinde hızlı adımlarla asansörü terk etmişti. Asansörden koşar adımlarla çıkmış olması Woo shik'in hoşuna gitmiş gibi gülmesini sağlarken asansörden inmiş ve Seung jo'nun koşar adımlarla gittiği yöne doğru ilerlemişti.Seung jo, sanki Woo shik onu yakalarsa öpecekmiş gibi ikide bir arkasını kontrol ediyordu.
Tabiki bu saçma bir endişeydi ama içindeki barınan endişe Woo shik'in aniden önüne çıkmasıyla iki katına çıkarken, çığlığı basmamak için resmen elini ısırmıştı.
"Neden kaçıyorsun benden?""Kaçtığım yok." Diyerek arkasına döndüğünde gözleri sadece Sterliçya ve Ju kang'ı arıyordu. Arkasındaki adamın varlığı ise onu rahatsız ederken otelin dış kapısına doğru adımlamıştı.
"Bekle!" Woo shik'in arkasından seslenmesiyle adımlarını tekrar hızlandırmıştı. Tanrı onu sınamak için mi bu adamı göndermişti bilmiyordu. Ve tanrı şahit olsun ki, bu adamı öldürmemek için kendisini zor tutuyordu. Bugün ondan kurtulacak olmasına o kadar seviniyordu ki.
Bedeni soğuk havayla temasta bulunur bulunmaz gözleri tekrar Sterliçya'yı aramıştı. Neredeydi bunlar?
"Bir saniye bekler misin?" hâlâ peşinden mi geliyordu? İnanılmaz.
Otelin dışında bilmediği bir yere doğru adımlarını hızlandırırken peşinden geldiği adamın ayak seslerini duyduğuna inanmak istemiyordu çünkü geldiği yerde tek bir insan kırıntısı bile yoktu. Omzunun üzerinde hissettiği elle sıçrayarak arkasına döndüğünde Woo shik'in bezmiş suratıyla karşı karşıya gelmişti.
"Neden kaçıyorsun? Beklesen ne olacaktı sanki?" sesi istemsizce yüksek çıkarken, Seung jo gözlerini devirerek dudaklarını aralamıştı.
"Ne diye geliyorsun peşimden?" kollarını göğsünde birleştirirken gözlerini sonuna kadar açmış ve tekrar sormuştu.
"Bu hakkı sana kim veriyor?"Woo shik, dudağının kenarına küçük bir gülümseme yerleştirmiş ve Seung jo'ya doğru iki büyük adım atarak dibinde bitmişti. Seung jo, içindeki şaşkınlığı ve endişeyi saklamaya çalışsa da pek başarılı olamamış ve yüzüne öyle bir ifade yerleşmişti ki, Woo shik bu ifade karşısında gülmemek için ilahi bir çaba göstermişti. Neredeyse aynı boyda olduğu Seung jo'nun yüzüne yaklaşmıştı dudağından eksik olmayan gülümsemeyle. Seung jo anın şokuyla donakalmışken yüzüyle arasında santimler olan Woo shik'in önce dolgun dudaklarına bakmış daha sonra gözleri yukarıya kayarak, gözlerini bulmuştu.
Dudaklarını araladığında ise sadece iki kelime bırakabilmişti kendisi gibi donuk ve bir o kadarda şaşkın çıkan sesiyle.
"Beni... öpme." Bu cümle karşısında gülmemek için alt dudağını dişleri arasında ezen Woo shik sağ elini kaldırmış ve elinde tuttuğu kağıt parçasını yüzleri arasına girecek şekilde göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI
General FictionUYARI: fantastik kurgudur!!! --------------------------------------------------- 700 yıldır yaşayan ölümsüz bir prens... Resim çizmeye tutkulu olan genç bir kız... Kaderleri birbirine bağlı olan iki yabancı... 700 yıllık ölümsüzlük lanetini bozmak i...
|18|-wordless melodies
En başından başla