Hızla kendine doğru çekti ve "Ne yapıyorsun sen?" Diye sordu. Ona gayet mantıklı gelen bu soru bana fazlasıyla saçma gelmişti. "Oturuyorum." Dedim gayet normal bir şekilde.
"Benimle dans etmeden mi?" Dedi sorar gibi. Ama bu aslında bir soru değildi. Eliyle elimi sıkıca tutup beni salonun ortasına yöneltti ve dans eden binlerce kişinin arasına karıştık. Elini belime yerleştirdiğinde bir an irkildim. Bu bana Klaus'u hatırlatmıştı.
Ama bunu belli etmemeye çalıştım ve elimi omzuna yerleştirdim. Sonunda ellerimiz de buluştu ve dönmeye başladık. Bu dans her zaman başımın dönmesine sebep olmuştu.
"Seni son görüşüm olsun istemiyorum." Diye fısıldadı kulağıma doğru.
"Son görüşün olmayacak." Dedim "Ama-ama, son vedan da olmayacak."
"Neden dönüp dolaşıp her seferinde seni seviyorum?" Dedi isyankar bir sesle. Cevap vermedim. Cevap VEREMEDİM. Ne diyebilirdim ki. 'Ben de seni seviyorum' diyemezdim. Yalandı bu. Başkasını seviyordum ben. 'Sevme.' de diyemezdim. Çünkü biliyordum kendi kontrolünde değil bu.
Bu yüzden sadece başımı omzuna göndüm ve bu lanet dansın bitmesini bekledim. Çünkü gerçekten başım dönüyordu.
Gözlerimi kapatıp kendimi tamamen Kol'un kontrolüne bırakmıştım ki partner değiştirme zamanının geldiğini anladım. Kol, beni çevirerek kendinden uzaklaştırdığında şimdi kimin kollarında olduğumu anlamak için başımı kaldırdım. Bu adamı tanımıyordum. Belki de sadece şu an tanıyamıyordum.
Hiç bir şey söylemeden bir süre bu siyah saçlı adamla dans ettim. Ve bir kez daha partner değiştirmemizin zamanı geldi. Ve şimdi bir başkasının kollarındaydım.
Güçlü ama o kadar da iri olmayan biri. Bu vücudu tanıyordum. Başımı kaldırdım. Klaus'tu bu.
Ben onu tanımıştım. Ama onun beni tanıması meredeyse imkansızdı. Beni ben yapan her şeyi gizlemiştim.
"Adınızı lütfeder misiniz?" Diye sordu Klaus.
Konuşursam tanırdı beni! Bu yüzden yapabildiğim kadar sesimi değiştirdim "Bir maskeli balodayız bayım. Birbirimizi tanımamız gerek." Dedim.
Beni bir kez döndürdükten sonra "Haklısınız." Dedi gözlerime bakarak. Bu balo yüzünden kızgın gözükmüyordu. Ne de Katherina için. Caroline'a,yani bana, olan kızgınlığını da hatırlamıyor gibiydi.
Bir süre daha onunla dans ettik. O sürekli benim gözlerime bakarken ben onu en küçük detayına kadar ezberledim. Bu sefer yüzünün kaybolmasına izin vermeyecektim. Ona son bir kez bu kadar yakından bakıyordum.
Müziğin gelişinden partner değiştirme zamanının geldiğini anlıyordum. Klaus'da bunu anlamış olacak ki dudaklarını araladı. "Ne yaparsan yap. Kendini ne kadar gizlersen gizle. Ve neyini değiştirirsen değiltir. Kokunu değiştiremezsin. Bir de gözlerini." Dedi ve beni kollarının arasından uzaklaştırıp başka bir adamın kollarına attı.
Beni tanımıştı. Dans ettiğimiz süre boyunca ben olduğumu biliyordu belki de. Adamdan özür dileyerek ondan ayrıldım. Ve koşarak dans pistinden uzaklaştım.
Gözlerim ise Kol'u aramaya başlamıştı. Gözlerim, Kol'u bulduğunda hemen ona doğru koştum. Sarışın bir kızla dans ediyordu. Onu kolundan tutup kendime çevirdim ve "Hemen gitmeliyiz." Dedim.
Sarılın kız "Nereye?" Dediğinde sesinden bunun Rebekah olduğunu anlamıştım.
"Seni ilgilendirmez." Dedim ve Kol'u çekerek dans pistinden uzaklaştırdım. Sonunda durduğumda "Bu acelen ne?" Diye sordu.
Bu gerçekten iyi bir soruydu. Çünkü cevabını ben de bilmiyordum. Belki de Klaus'u bırakmaktan vazgeçmekten korkuyordum. Belki de başka bir şey. "Sadece gitmek istiyorum. LÜTFEN!"
Gözlerimde yaşlar birikmeye başlamıştı. Maskem onları gizlediği için şanslıydım. "Tamam. Gidelim." Dedi Kol.
Benim telaşımı fark etmiş olmalıydı. Dikkat çekmemek için normal adımlarla. Ama sonra Kol'u oracıkta bırakıp odama koştum ve tüm eşyalarımı alıp geri döndüm.
"Gidebiliriz." Dedim. Soluk soluğaydım. Bu köşkten çıkana kadar içim rahat olmayacaktı. Köşkün bahçesine çıktığımızda bizi bekleyen iki tane atla karşılaştık.
Hızlıca benim atıma eşyalarımı yükledik. Sonra ben de üstüne bimdim. Kol ise yanımdaki ata bindi. İngiltere'nin çıkışına kadar benimle gelecekti. Atları köşkün kapısına doğru hızla sürdük. Kapıya en fazla birkaç metre kalmıştı ki ani bir hareketle önümüze başka atlar çıktı.
Benim atım korkarak şaha kalktığında yere düştüm. Önümüze çıkan atlardan birinden Klaus, diğerinden ise Elijah inmişti.
Klaus yanıma gelip beni yerden kaldırırken "Bir yere mi gidiyordun?" Diye sordu.
"Evet." Dedim sertçe. "Senden olabildiğince uzağa."
Bu sırada kendimi ondan kurtarmıştım. "Neden?" Diye sordu. Şimdi az önceki sert sesi yoktu. Fazlasıyla yumuşak bir sesti bu. Belki de insan olduğu zamalardaki gibi.
"Çünkü sen değiştin Klaus!" Dedim sinirle. "İnsanlar değişir. Ve sen de değiştin."
"İnsanlar değişmez Caroline!" Diye kükredi Klaus. "Zaman değilir. Ve senin zamana ayak uydurman gerekir!"
"Umrumda değil! Her neyse zaman veya sen. Ne fark eder. Her şekilde artık benim tanıdığım adam değilsin."
"Bu sefer seni bırakmayacağım Caroline! Sen iste veya isteme! Bu sefer hiç bir yere gitmiyorsun!" Dedi ve aynı Katherina'yı kurtarmaya çalıştığım zamaki gibi azıma mine çiçeği tıktı. Ağzımın içi acıyla kavrulmaya başladığında yere çöktüm. Ama bu sefer hemen kendimden geçmedim.
Gözlerim kararmaya başlamadan önce Klaus'un Kol'a bıçağı saplamasını izledim. Bağırmak istemiştim. Ama sesim çıkmamıştı.
Bu sırada uzaktan gelen adımlar ve Rebekah'nın adımı haykırışını gördüm. Sonra ise Elijah'a baktım. Yalvaran gözlerle "Bana yardım et." Dedim. Sesim o kadar boğuk ve kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum.
Ama Elijah da duymuştu. "Üzgünüm." Dedi. Karşımda güçlü bir görünüm sergileyerek.
Tüm umudum yıkılırken miğdemdeki yanma hissiyle kendimden geçtim. Son hatırladığım ise Klaus'un sesiydi "Bu sefer benimle geliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE
-43-
En başından başla