"utanmana gerek yok ki. ben yine o çok yapışkan komşunum. sadece seni bir yıldır sevdiğimi öğrendin o kadar. ha bir de, sen de beni seviyordun sanki?"

gözlerini kısıp omzuma yumruk attığında kahkaha atmıştım.

"aptal, hemen kullanıyorsun bu durumumu."

"rahatlaman için ne yapmam lazım? kaçma benden."

yalvarır gibi bakıyordum heralde ki gevşetmişti bedenini. tuttuğum kolunu bıraktığımda ellerimi beline yerleştirmiştim. böyle dokunabiliyor olmak bile beni bayıltacak seviyeye getirmişti.

"gıdıklanıyorum çek elini. çeksene sa-ah!"

ellerimi belinde hareket ettirirken çığlık atmış ve ard arda gülmeye başlamıştı. gıdıklandığı için yerinde duramıyorken çok sevimli gözüküyordu. elimden kaçıp koşarken bağırıyordu.

"dur san tamam kaçmayacağım! ya dur diyorum! döveceğim seni ama gelme..."

en son mutfakta eline çatal almasıyla sonlanmıştı kovalamaca. çocuk gibi evin içinde koşturmuştuk. gülmekten gözümden yaş gelirken eğilmiş ve nefes almaya çalışmıştım. 10 gün sonra bu kadar gülmek iyi gelmemişti.

"ay dur tamam wooyoung, nefes alamıyorum gülmekten... bekle bak cidden gıdıklamayacağım."

o da dinlenirken masadaki sudan içmiştim. hareketlerimi izlerken elindeki çatalı bırakmıştı sonunda.

"iyi misin? kıpkırmızı olmuşsun."

dudaklarını bastırıyordu yine gülmemek için ama ben anlamıştım. cidden aşırı terlemiş ve yorulmuştum.

"iyiyim. lütfen oturabilir miyiz artık? bu kadar enerji harcamak hiç benlik değil."

salona geri dönmüş ve bedenimi direkt koltuğa atmıştım. wooyoung da diğer koltuğa yatarken gülmeye devam ediyordu.

"off san en son ne zaman bu kadar güldüm hatırlamıyorum bile. çok komikti az önceki suratın."

"koşturmasaydın arkandan o kadar sen de. hoşuna gidiyor değil mi kovalanmak?"

yattığı yerde omuz silktiğini görmüştüm.

"e yani, birazcık."

en azından utanmıyordu artık. amacıma ulaştığım için mutluydum.

"gerçekten beni seviyor musun?"

kafasını dediklerimle bana çevirdiğinde birkaç saniye bakışmıştık öyle. pozisyon değiştirip oturduğunda dizini pat patlamıştı.

"gel, dizime yat."

heyecanla yerimden fırladığım gibi wooyoung'un dizine kafamı koymuş ve alttan güzel yüzünü izlemeye başlamıştım. aşırı merak ediyordum ne anlatacağını.

"ne kadar aptal olduğumu sana birdaha da yazma dediğimde fark ettim. o konuda özür dilerim san. yanlış yaptığımı saniyesinde fark ettim ama sen de öyle söyleyince bir şey yapamadım. arkadaşıma yazdım ve bana iyi bir fırça çekti. aklımı başıma almam gerektiğini çoktan biliyordum ama işte, yapım gereği biraz inatçıydım."

elini saçlarıma götürüp oynamaya başladığında mayışmıştım.

"o gün çok düşündüm. aşık olmak... belki inanmayacaksın ama hayatımda korktuğum şeylerden biriydi. jiho yüzünden bir zamanlar o kadar kötü olmuştum ki aynı şeyleri yaşayacağımı düşünüp durdum. sonra fark ettim, sen jiho değildin. kendi kafamda kurduğum şeyleri sana yansıttım ve kendimden uzaklaştırdım. ne çabuk bağlandım bilmiyorum ama bana olan tavrın o kadar hoşuma gidiyordu ki istemsizce etkileniyordum. bunu belli etmemeye çalıştıkça da işler bu hale geldi. salak kafam yüzünden seni de bu duruma getirdim. on gün boyunca çokça düşündüm san. gittiğim yolda korkak adımlar atarsam asla ilerleyemezdim. daha fazla cesur birisi olarak karşına çıkmak istedim... aşktan korkan bir aptal olarak değil. senin beni sevdiğini biraz olsun düşünmüştüm ama sürekli tipim değilsin diyordun, bu yüzden de çok umutlu değildim. yine de daha fazla saklanmak istemediğimden bugün kapına geldim. amacım seni sevdiğimi ama senin beni sevmene gerek olmadığını, bir şekilde bunu da atlatabileceğimi söylemekti. içimden tanrıya yalvardım yine de, umarım san da beni seviyordur diye. o kadar saçma davrandıktan sonra bunları istemem bile bencilce. yani, gördüğün gibi senden hoşlanıyorum. ve beni şok eden şeyse senin beni 1 senedir seviyor olman. neden demedin? gerçekten o kadar mı seni sevmeyecek gibi duruyordum?"

neighbor, woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin