"Uzun zamandır üzerine çalıştığımız bir proje var ve onun bir ay içinde tamamlanması lazım, bu yüzden benim özel yardımcım olacaksınız. Bir ay boyunca yoğun bir şekilde çalışacağız." Güneş başını sallarken Serdar'ın son sözleri dikkatini çekmişti. "Geç saatlere kadar çalışacağız gerektiğinde, bunun için bir sorun yok değil mi? yani geç saatlere kadar çalışmanızı engelleyecek bir durum!" Güneş yutkunarak kısa süre sessiz kalmıştı. Gözünün önüne bir anda Işık'ın yüz belirince başını iki yana sallayarak görüntüyü yok etmeye çalışmıştı. Ona erken geleceğine dair söz vermişti. İşten geç çıkması demek ona verdiği sözü tutamaması anlamına geliyordu. 

"Özür dilerim ama geç çıkamam, mesai saatleri dışında çalışmama imkan yok!" dediğinde Serdar şaşkın bir şekilde genç kıza bakmıştı. "Bunun nedenini öğrenebilir miyim, sakıncası yoksa?" Güneş başını daha da yukarıya kaldırarak "Bakmak zorunda olduğum bir çocuk var!" dedi. Serdar o ana kadar onun medeni hali hakkında düşünmediğini fark edince duraksamıştı. Genç kızın erkek arkadaşı olabilirdi, nişanlı olabilirdi ve en önemlisi de evli olma olasılığıydı! "Evli olduğunuzu bilmiyordum!" dedi. Aslında merak ettiği onun bekar olup olmadığıydı. Güneş bakışlarını onun yüzüne dikerek "Evli değilim, sadece sorumlu olduğum insanlar var!" dedi. Onun evli olmadığını öğrenmek genç adamı gözle görülür bir şekilde rahatlatmıştı. Güneş başta yanlış anladığını sanmıştı ama adamın "Buna sevindim!" sözleri ile şaşkınlığını gizleyememişti. Serdar hemen sözlerini değiştirerek "Bunun hakkında bir esneklik sağlayabilirim sanırım!" dedi. Güneş cevap vermek istemediği için sessiz kalmıştı. Serdar masanın üzerinden ona bir dosya uzatarak incelemesini ve gerekirse takıldığı yerlerde kendisine sormasını istemişti. Genç kız elinde dosya ile kapıya yöneldiğinde duyduğu keskin ses ile duraksamıştı. "Nereye gidiyorsunuz?" Güneş duraksayarak genç adama dönmüştü. "Dosyaları incelemek için bana vereceğiniz masaya!" genç adam onun sözleri ile dudağının kenarını kıvırarak karşısında ki büyük masayı göstermişti. "Senin masan orası olacak. Gözümün önünden ayrılmayacaksın!" 

Güneş'in bakışları büyük odanın bir köşesine yerleştirilen toplantı masasına çevrilmişti. Ne yani bu adamla aynı odayı mı paylaşacaktı. Yine aynı duyguyu hissetmişti. O ürperti bütün bedenini sararken itiraz etmek istemiş ama bakışları Serdar'ın gözlerindeki ifade ile karşılaşınca sessizce masaya geçerek dosyayı incelemeye başlamıştı. Saatlerdir tek sayfada oyalanırken odaklanamadığı dosyayla ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Serdar da onun tek sayfada kaldığının farkındaydı. Rahatsız olduğunu hissediyordu. Ama bunu ona bir ceza olarak verdiğini kendi kendisine söyleyip duruyordu. Sonunda odaklanmayı başardığında hiçbir şey düşünemez olmuştu. Yüzü bazen asılıyor, bazen kaşları çatıyordu. Ama başını kaldırıp bir kez bile Serdar'ın olduğu tarafa bakmamıştı. Bu durum Serdar'ın garibine gitse de daha iyi olduğunu düşünmeden edememişti. Bu şekilde genç kızı izleme fırsatı elde ediyordu. Derin iç çekerek tekrar genç kıza baktığında dalgın bir şekilde elinde ki dosyaya baktığını fark etmişti. Güneş ise o anda başka birini düşünüyordu. Aklında Doğu'dan başka kimse yoktu. Sabah giderken onu görememişti. Yüzünde garip bir hüzün çökünce Serdar'ın sesi ile hayal dünyasından çıkmıştı.

"Sen öğle yemeğine çıkabilirsin!" Öğle yemeği mi? zaman ne çabuk geçmişti böyle. Saatine bakıp oturduğu yerden kalkmıştı. Saat bire geliyordu, ne ara bu kadar olmuştu. Başını sallayarak "Afiyet olsun efendim!" dedikten sonra genç adama konuşma fırsatı vermeden hızla odadan çıkmıştı. Dışarıya çıktığında ise kendisine dikkatli bakan sekreter ile karşılaşmıştı. Hemen genç kızın koluna girerek onu odanın kapısından uzaklaştırmıştı. Bu durum genç kızın garibine gitse de kadının kıkırdayarak "Söylesene içeride ne oldu? Serdar bey sana ne iş verdi?" Güneş gözlerini kısarak genç kadına bakmıştı. Başını iki yana sallayarak şirket dedikodularını sevmediğini bu kadına söylemek istiyor ama onun yüzünde ki muzip gülümseme genç kıza engel oluyordu. "Sadece dosyaları inceledim, doğruyu söylemek gerekirse hiçbir şey anlamadım. Şirket işleri kesinlikle bana göre değil!" kadın kıkırdayarak "Senin yerinde olmak isteyen kaç kız var bu şirkette biliyor musun?" diye sordu. Güneş onun ne demek istediğini başta anlamasa da sonradan kadının patronu hakkında ki sözleri duyunca öfkesi içine kabarmış ama bir şey söylememişti. "Bu arada biz tanışmamıştık değil mi? Benim adım Mine, beş yıldır buradayım ve..." elini havaya kaldırarak "Evliyim!" dediğinde Güneş ona gülümsemeden edememişti. Sonra kadın muzipçe "Yani Serdar beye göz falan koyduğumu düşünmeyesin diye sana söylüyorum. Tamam o çok gösterişli bir erkek ama patronum olması dışında ona hiç ilgi duymuyorum!" Güneş bu kez gerçekten bu sevimli kadına gülümsemişti. 

İkili yemeklerini yerken Güneş etraftan kendisine yönetilen hayran bakışların farkında bile değildi. Siyah etekli takım genç kızın bedenine tam oturmuştu. Normalde çok resmi olan bu takım genç kızı olduğundan daha çekici gösteriyordu. Saçları at kuyruğu olarak toplanmış bir şekilde sırtından aşağıya dalgalarla dökülüyordu. Hafif makyaj yapmasına rağmen güzelliği dikkat çekiciydi. Sonunda yemek bittikten sonra Mine ile ofise dönmüşlerdi. Sıkıcı geçen birkaç saatten sonra iş çıkışı Mine kendisine servislerin olduğu yeri göstermek istemiş ama Güneş buna gerek olmadığını ve kendisine almaya gelecek bir arkadaşı olduğunu söylediğinde genç kadının imalı bakışlarına maruz kalmıştı. Güneş başını iki yana sallayarak "Sandığın gibi değil, bir süre bu şekilde gidip geleceğim" dedi. Mine umursamaz bir omuz silkeleyerek onu yanağından öperek yanından ayrılmıştı. Genç kız çıkışa ağır adımlarla ilerlerken yine tanıdık hisle duraksamıştı. Etrafına bakınmış ama kimseyi görememişti. Sonunda zorlukla şirketten çıkarken kapıda kendisini bekleyen Kemal ile göz göze gelmişti. Yanında ki arabaya bakınca tek kaşı havaya kalkmıştı. Eski bir woswoken karşısında duruyordu. Küçük kurbağa şeklindeki araba çok şirin gözüküyordu. Güneş kendisine engel olamayarak hızla arabanın yanına giderek elini üzerine dolaştırmıştı. "Bu harika bir araba, kullanabilir miyim?" Kemal tek kaşını havaya kaldırarak "Ehliyetin var mı?" diye sordu. Güneş yüzünü buruşturarak başını sallamıştı. "O zaman kullanamazsın!" Güneş yüzünü asarak arabaya binince genç adamın dudakları onun ifadesi karşısında yukarıya doğru kıvrılmıştı. 

İkili sessiz bir şekilde yol alırken genç adam dayanamayarak "İş nasıldı? İlk gününde ne yaptın?" diye sordu. Güneş omzunu silkeleyerek "Sıkıcı geçti, sabahtan akşama kadar dosya inceledim!" dedi. Kemal onun devam etmesini bekledi ama genç kız devam etmeyerek bakışlarını arabanın camından dışarıya çevirmişti. Kemal onun bir şey söylemeyeceğini anladığında derin bir çekmişti. "Işık nasıl?" Küçük çocuğun ne yaptığını merak etmeye başlamıştı. Zaten gün boyu ya babasını ya da küçük oğlanı düşünmüştü. "En son seninle oynamak için televizyonda oyun kuruyordu." Güneş gülümseyerek genç adama bakmıştı. Yol kenarında ki dondurmacıyı gördüğünde Kemal'e arabayı kenara çekmesini söylemişti. Kemal arabayı durduğunda hiçbir şey söylemeden arabadan inerek dondurmacının yanına gitmişti. Kemal dikkatle genç kızın davranışlarını izliyordu. Belki de hareketlerinde yapmacıklık bulmaya çalışıyordu ama her seferinde genç kızın samimi olduğuna karar vermekte de duramıyordu. Güneş elindeki paket dondurmayı havaya kaldırarak "Sever misiniz?" diye genç adama sormuştu. Kemal cevap vermeden arabayı çalıştırdığında ise "Patronun gibi ruhsuzsun!" diye söylenmeden duramamıştı. Genç adam onun sözleri karşısında dişlerini sıkarken öfkesine hakim olarak "Bunun için nedenlerimiz var!" demekten kendisini alamamıştı. Genç kız tek kaşını kaldırarak ona bakarken Kemal daha fazla konuşmayacağını belli edercesine arabanın eski radyosunu açarak ortama cızırtılar arasından bir müzik doldurmuştu. Derin iç çeken genç kız konuşmayı bırakıp arkasına yaslanmış ve eve varana kadar susmuştu. 

Araba büyük avludan içeriye girerken etrafta kimse yoktu. Kemal kaşlarını çatarak "Bu adamlar nereye kayboldu?" diye söylenirken Güneş onun gerilen yüz hatlarından bir terslik olduğunu anlamıştı. Sonrasında ise gelen tiz çığlık sesi ikisinin de kanının donmasına neden olmuştu. 

-----------------

Üzgünüm Sana Aşık Oldum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin