Başını salladı onaylarcasına. "Peki, o zaman ben seni vicdan azabınla baş başa bırakıyorum." Deyip telefonunu tekrar eline aldı. Dudaklarımı aralayıp konuşacağım sıra telefonum çaldı ve arayan kişi Uğurdu.

Telefonu kulağıma götürüp çağrıyı cevapladım. "Efendim."

"Geldim ben ama kapının önü koruma kaynıyor. İçeriye girmeme izin vermediler. Sen gelsen olur mu?"

"Olur, geliyorum şimdi." Dedim ve yerimden kalktım. Efe yerinden kalkmadan kapıyı gösterdi eliyle. "Kapı ileride. Biliyorsun. Selam söyle." dedi umursamazca. Ne telefondan kafasını kaldırdı ne de bana başka bir şey dedi. Başımı sallayarak kapıya gittim. Akşam olmuş karanlık çökmüştü. Ablama bir mesaj yazdım ve eve misafir getirdiğimi söyledim. Ablam başta bu kişinin Efe olduğunu düşünse de ona Uğur dediğimde anladım dedi.

Bahçeden hızla yürüyüp dışarıya çıktım. Dışarıda bekleyen beyaz arabaya bindim. Uğur ve Efe o kadar farklıydılar ki bu araba da bir başka örneğiydi resmen.

"Selam." Dedim gülümseyerek.

Başını salladı. "Selam, nereye?" diye sorduğunda, "Bizim eve." Dedim direkt. Başka bir mekanı kaldırmazdı kafam şu an. Zaten kafam olukça dağınıkken ona nasıl yardımcı olacaktım onu da bilmiyordum ve buna rağmen düşünmeden kabul etmiştim. Salaktım. Hem de büyük salak.

Arabayı çalıştırdıktan sonra eve doğru gittik. Bütün yol boyunca dersler hakkında konuştuk. Anlamadığı konuları sorup not aldım. Bu sayede eve gittiğimizde direkt hangi konulardan başlayacağımız belli olurdu. Eve geldiğimizde annem bizi gülümseyerek bizi karşıladı. Bütün gün dışarıda olduğumu bildiği halde ağzını açıp tek kelime etmedi. Büyük ihtimal bu konuda Uğur'un varlığının parmağı vardı. Bu yüzden susmuştu.

Önce bir akşam yemeği yemiş ardından hemen odamıza çıkmıştık. Aslında onlar yemişti, annem yememem konusun bakışlarıyla bana baskı yapınca yememiştim. Zaten açta sayılmazdım. Bugün yeterince makarna yiyerek kalori depomu doldurmuştum fazlaca. Tam diyete alışmışken kendimi salmamam gerekiyordu.

Bir saatten fazla ona ders anlatmış ve anlamadığı konuların üzerinde yeterince durmuştuk. Şimdi kitaplığımdan çıkardığım yaprak testlerini ona uzattım. "Bunları çöz sırasıyla. Konun hem pekişir hem de yanlışın varsa daha iyi öğrenirsin. Yanlış yaptığın konuları bir kağıda yaz onların üzerlerinden geç. "

Bana bakıp elindeki kalemi bıraktı ve testleri aldı. Alırken eli, elime değdiğinde heyecandan titredim. O bunu fark etmeden testlere baktı kaşlarını çatarak. "Bu yayınevini ilk kez duyuyorum." Diye mırıldandı.

"Pek meşhur değil ama iyi. Kolaydan zora doğru soruları genelde, işine yarar."

Güldü. "Elbette yarar." Deyip gözlerini kısarak soruları çözmeye başladı kafadan.

Dudaklarımı yaladım ve sonra konuştum. "Bence şimdi çözme. Konular yeni işlemiş olsa da beynine, kafan dolu. Zorlama. Yanlışın fazla çıkar. Kendine müsaade ver."

Elini ooo dercesine salladı. "Ben kendime müsaade verirsem bir daha bu testleri bulamam."

Gülerek, "Abartma, o kadar da değildir."

Başını salladı inanmamı istercesine. "Abartmıyorum, bu gerçekten gerçekleşir."

Kaşlarımı kaldırdım. Ama o çok başarılı bir öğrenciydi. Deneme sınavlarında genelde hem ilk üçte yer alırken şimdi böyle konuşması garibime gitmişti.

"Hiç öyle durmuyorsun." Dedim şaşkınlıkla.

Testleri alıp ayağa kalktı. "Çünkü vaktinde çalışıyorum. Sonra bırakmıyorum. Eksiğim olduğunda buraya gelip seninle hemen buluşmam gibi. Bunu yarına bıraksaydım, büyük ihtimal canım istemez ve gelmezdim. Böylece konular kalırdı."

Orkideler AçtığındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin