"Okulu bitirdikten sonra staj haricinde hiçbir deneyimim olmadı amca, bunu sen de gayet iyi biliyorsun. Bana olan güvenini anlıyorum ve hoşuma da gitti ama ben bu işin altından kalkamam, hiçbir tecrübem yok, şirketinin iki güne batmasını istemezsin öyle değil mi?" deyip amcasına sırıttı. Amcasını bu sözler ile birlikte kararından vazgeçirmeyi diliyordu.

İdil, Alin'in her hareketini dikkatlice izliyordu. Gülünce kısılan yeşil gözleri, alayla sırıtan güzel yüzü, öpülesi kırmızı dudakları. Bunları izledikçe içinin yangınına engel olamıyordu. Yerinde huzursuzca kıpırdandı. Yanında donmuş bir şekilde oturan Okan'a bile odaklanamıyordu. Bütün aklı, fikri Alin'deydi.

Buraya gelmeden öpüşmüşlerdi ama İdil, sanki o dudaklara hiç dokunmamış, hiç koynunda uyumamış gibi Alin'e sarılmak ve onu öpmek için delicesine bir istek duyuyordu. Bunun ne yeri ne de zamanıydı, kendisi de biliyordu. İçten içe onun gitmemesi için dua ettiğinin bile farkında değildi. Heyecanla ellerini birbirine kenetlemiş sıkıyor ve Alin'in kırmızılıklarının arasından dökülecek kelimeleri bekliyordu.

Okan, babasının sözlerine o kadar çok kırılmıştı ki. Ağzını açıp tek kelime söyleyemiyordu. Kendisine değil de Alin'e bu denli güvenmesi canını acıtmıştı. Nasıl ona sormadan böyle bir karar alabilirdi ki? Hem bir dakika, o hisselerimin büyük bir kısmını Alin'e devredeceğim demişti değil mi? Bu düşünce ile birlikte kaşlarını çattı Okan. Ne kadar büyük bir kısmınıydı?

Babası, Alin'e cevap vermek için hazırlanırken Okan fırsattan istifade içindeki soruyu ona doğru yöneltti. Uzun bacaklarını gerginlikle iki yana açmış yerinden hafif doğrulmuştu. Gözleri ateş saçıyordu.

Okan, "Hisselerimin büyük bir kısmı derken baba? Ne kadarlık bir orandan bahsediyorsun burada?" dedi sorgular bir şekilde.

Onun konuşması ile birlikte dikkatini zor da olsa Alin'den çekebilmişti İdil. Okan'ın gerildiğini seğiren çenesi ve sıktığı dişlerinden anlamıştı. Elini destek olmak istercesine sağ kolunun üstüne götürüp hafifçe okşadı. Okan'ı daha önce bu kadar gergin gördüğünü hatırlamıyordu.

Alin, Okan'a bakıyorken İdil'in elinin onun koluna dokunması ile birlikte kendi elini istemsizce yumruk yaptı. Sinirden burun delikleri genişlemiş hızlı hızlı nefes alıp veriyordu.

"Okan onun sözlüsü Alin, sanane sanane! Bakma, çek bakışlarını!" deyip içten içe kendine kızıyordu.

İdil ve Okan'ın resmi olarak birlikte olduğu her fırsatta yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Kesinlikle burada durmazdı. Durdukça işlerin daha da sarpa saracağından emindi.

Serhan,"Biliyorsun şirket hisselerinin %60'ı benim üzerimde oğlum. Bunun %50'sini Alin'e devredeceğim." dedi rahatlıkla.

Okan, iyice sinirlenmeye başlamıştı. Alayla sırıtıp öldürücü bakışlarını önce babasının daha sonra da Alin'in üzerinde gezdirdi. Şirket hisselerinin kalanının %30'u Okan'ın, %10'u ise Senem'in üzerineydi.

"Yanlış mı duyuyorum baba! %50 ne demek! Bu durumda şirketteki en yetkili kişi Alin olacak yani öyle mi? Ben değil de Alin!" deyip sinirle sağ elinin işaret parmağı ile birlikte önce kendisini daha sonra da Alin'i gösterdi. Bu kadarı artık fazlaydı.

Serhan, "Ben öyle uygun gördüm oğlum, kararım kesin, daha fazla uzatma." dedi rahatlıkla.

Okan sinirle ayağa kalkıp,

"Baba cidden karışmayayım diyorum ama yetti artık! Sen bu baba-kız oyununu fazla ciddiye aldın! Tamam Alin'i ben de seviyorum ona değer veriyorum ama bu da ne demek oluyor? Öz evladın dururken bir başkasına nasıl böyle büyük bir hak verirsin! Sana inanamıyorum! Alin ile kan bağımız dahi yok!" deyip bağırmaya başladı.

ASİL GÖLGE - GxG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin