sekiz, on yedi

En başından başla
                                    

İkisi de konuşmadan yemeklerini yemeye koyulmuştu. Beomgyu ara sıra kafasını kaldırıp Taehyun'a bakıyordu.

Şimdi düşünüyordu da onun hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyordu. "Kaç yaşındasın?"

"17." Beomgyu aldığı cevapla öksürmeye başlamıştı. Yediği şey boğazına kaçmıştı.

Taehyun aceleyle yerinden kalkıp ona su getirdi. Suyu alan kırmızı gözlü prens hızlıca öksürükten kurtulmak için içmeye başladı.

"Benden daha küçük olduğuna inanamıyorum. Neden daha önce demedin?"

"Sormamıştın." bu sırada bir şeyler yemeye devam ediyordu. Beomgyu şirin diye geçirdi içinden.

"Sormamı mı bekliyordun? Benimle konuşurken bana hyung de."

Taehyun, Beomgyu'nun yeniden heyecanlı ve uzun konuşmasına memnunca gülümsedi.

"Demediğim için özür dilerim hyung."

"Sarayı yöneten veliaht sensin ama daha 17 yaşındasın, ben ise senden büyük olmama rağmen deniz gördüğümde bile şaşırıyorum." Beomgyu'nun sesi cümlenin sonlarına doğru kısılmıştı.

"Hyung."

"Hm?"

"Böyle düşünmemelisin, nefes aldığın her an kendini şanslı saymalısın. Yemek yiyebiliyorsun ya da ne bileyim geçte olsa denizi gördün. Hiçbir şey için geç değil."

Beomgyu ona hak veriyordu fakat prens olarak doğmuş olmasına rağmen hâlâ nasıl bu kadar boktan hayat yaşadığını anlamıyordu. Belki bencilce bir düşünceydi ama ona göre hayatı çok kötüydü.

Ayrıca Taehyun'a olan kırgınlığını git gide unutuyordu. Günün sonunda ne yapmış olursa olsun ona bazı ilkleri yaşatmıştı.

"Sizi duydum Taehyun." Taehyun anlamamış bir şekilde Beomgyu'ya baktı.

"Yeonjunla olan konuşmandan bahsediyorum."

Taehyun derin bir iç çekti, er ya da geç gerçekler bir şekilde ortaya çıkıyordu işte. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Elindeki kaşığı yemeğin içine bıraktı.

"Özür dilerim hyung, ilk başta özür dilediğimde kabul etmeyip sorumluluğu üstüne almıştın fakat benim hatamdı." tekrar derin bir iç çekme sesi odanın duvarlarında yankılandı.

"Seni habersizce, ucunda ölüm olan bir şeyin içine ittim fakat bilmeni isterimki ucundaki ölüme yaklaşmana asla izin vermezdim. Yanında ben olduğum sürece ölüme yaklaşmana müsade edemem, etmem. Yara alabilirsin belki bu konuda dürüst olmalıyım."

Beomgyu ortama sesli bir kahkaha attı. Taehyun onun yüz hatlarını izledi. Hislerini okumaya çalıştı.

"Kırıldım Taehyun fakat seni de anlıyorum. Düşündükçe sana hak veriyorum. Eğitilmek için seni seçen bendim. Ne yaparsan yap artık hiçbiri senin sorumluluğunda değil, benim sorumluluğumda çünkü ben istedim."

Beomgyu'nun içinden geçen hisler %100 bunlar değildi ama çocukça davranmak istemiyordu. Krallığını yönetecekse duygularının bir kısmını rafa kaldırmalıydı.

"Yemeğini bitirdikten sonra kütüphaneye gidelim mi?"

"Gidelim Taehyun."

🕣🕖

Soobin elindeki kitabı prensinin önüne bıraktıktan sonra yanındaki boş sandalyeye oturdu.

Taehyun'un başta neden kütüphaneye gitmek istediğine anlamamıştı ama Soobin ona kısaca onlar dışarıdayken Taehyun'un ona verdiği görevi açıkladı.

"Yani gözümdeki gücü mü uyandırmaya çalışıyoruz?" Büyücü olan prensini onayladı.

"Hyung bilmiyorum ama unutmamışsındır umarım." Beomgyu'nun ona yaptığı imayı anlamıştı. Gözlerinin asıl renginden bahsediyordu.

"Ne yapabilirim, bana verilen bir görev bu. Taehyun'a itiraz edemezdim. Çabalıyormuş gibi yap."

Taehyun ve Yeonjun ikisinin fısıldaşmasını duyamıyordu fakat gözlerini de onlardan ayırmıyorlardı.

"Sizce de gözlerinin güçlerini keşfetmesi için erken bir başlangıç yapmadık mı prensim?" Yeonjun'un sorusuna Taehyun kafasını olumsuzca sallayarak cevap vermişti.

"Ne kadar erken o kadar iyi eğer cidden gözlerinde büyük bir güç varsa -ki doğum gününde kadehi parçalamıştı- bunu keşfetmesi ona çok büyük avantaj sağlar."

Yeonjun anladığını belirtip elindeki kitaba çevirdi başını. Gözlerin lanetleri hakkında yazılmış bir kitaptı. Her gücün arkasından onu sınırlayacak bir şey her zaman var olurdu.

Hızlıca göz gezdirdi fakat dikkat etmediği ve kaçırdığı çok yerler vardı. Elindeki kitabı kapatıp yerine bıraktı. Başka bir kitap seçti.

Taehyun ise Beomgyu ve Soobin arasında geçen sohbeti anlamaya çalışıyordu. Duymuyordu fakat yüz ifadeleri saniyeler içinde sürekli farklı hallere giriyordu.

"Bir şey mi buldunuz?" Taehyun ikisine doğru seslendi. Sesi kütüphanede yankılanmıştı. Kulaklarına ilişen kendi sesi kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Bu kadar yüksek sesli söylediğini düşünmüyordu.

"Hayır sadece gözlerimin özel bir güce gerçekten sahip olup olmadığını tartışıyorduk." Beomgyu hızlıca bir yalan uydurdu.

Taehyun bir şey demeden eline ne zaman aldığını bilmediği gözleri yüzünden öldürülmüş insanların hikayelerini barındıran kitabı incelemeye başladı.

İpucunu nerede bulacakları belli olmazdı sonuçta. Elindeki kitapla beraber Beomgyu'nun yanındaki diğer sandalyeye ilerledi ve oturdu.

Beomgyu okuduğu kitaptan gözlerini çekip yanındakinin elindeki kitaba bakıp yutkundu. Bu kitabı daha önce okumuştu ve çokta iç açıcı bilgiler içermiyordu.

Tamamen taraflı ve kötü bir üslupla yazılmıştı fakat Taehyun'un işine karışmak istemedi. Onun okuduktan sonraki düşüncelerini merak ediyordu çünkü.

crown | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin