Bir müddet tutunabildiğim kadar tutundum ama sürekli geriye doğru kayıyordum. Daha fazla tutunamayıp kendimi yerde buldum. Kafamı taşa çarparken Kara kız hızla uzaklaştı. Kayalıklara doğru gittiğini görünce ayağa kalkmaya çalıştım ama ayağımın acısından kalkamamıştım. "Kara kız dur!" diye bağırmamın hiç bir faydası olmazken yanıma ne zaman geldiğini bilmediğim bir adam bana elini uzattı.

Yaşlı gözlerimi adamın yüzüne çevirdim. Şuan daha önce hiç görmediğim bu yabancıdan başka bana yardım edecek kimse yoktu. Çakıl taşları ve dikenlerin battığı elimi tereddütle adamın eline uzattım.

Elimi sıkıca kavrayıp beni ayağa kaldırırken tam önünde durdum. Siyah gözlerinden gözlerimi alamazken aklıma Kara kız gelince adamın elinden elimi hızla çektim. Kafamı Kara kızın gittiği yöne çevirdiğim de Kara kız ortalıklarda görünmüyordu. "Hayır, hayır oradan düşmüş olamazsın!" dedim o yöne doğru yürürken.

Adam kolumdan tutup beni durdururken öfkeyle yüzüne baktım. "Bırak kolumu!" dedim.

Adam burnundan soluyup beni hızla kendine çekti. "Yılan var görmüyor musun?" diye sordu sertçe.

Bakışlarımı yere çevirdiğim de yerde kıvrılmış dilini çıkaran yılanı görünce korkarak adamın arkasına saklandım. Acıyan ayağımın üstüne bastığım için acıyla inledim. Adam beni kucağına alıp arabasına doğru giderken "Beyfendi kucağınıza almanıza falan ne gerek var? İndirin beni. Benim Kara kıza bakmam gerekiyor," dedim.

Adam sertçe yüzüme bakıp "Bu ayakla mı gideceksin oraya?" diye sordu.

Alt dudağımı ısırıp adamdan bakışlarımı kaçırdım. "Siz beni oraya götürebilir misiniz? Yani arabanızla!" dedim.

Adamın ağzından belli belirsiz bir gülüş duyduğum da yüzüne baktım. Gülen gözlerle yüzüme bakarken benim ona bakmamla gözlerini kaçırdı. "Arabamın benzini bitti. Seni oraya ancak kucağımda götürebilirim," dedi.

"Size zahmet olacak ama," dedim.

"Kuş kadar birşeysin zaten," dedi alayla. Kayalıklara varmamıza az kalmıştı. Çattığım kaşlarımla yüzüne baktım.

"İltifat mı ediyorsun dalga mı geçiyorsun belli değil," dedim sinirle.

Gülümseyerek yüzüme baktığın da gözlerim sakallarının arasında ki gamzelerine kaydı."Sen hangisini beğendiysen onu anla," dedi.

Beni oturmam için bir taşın üstüne bırakırken kolundan tuttum. "Yardım eder misin orada olmadığını görmek istiyorum," dedim ayağa kalkmaya çalışırken.

"Ya oradaysa?" diye sordu.

Öfkeyle yüzüne baktım. "Değil, orada değil!" dedim sertçe.

Kolumdan tutup yürümeme yardım ederken kayalıkların ucuna kadar geldik. Rüzgar saçlarımı yanımda ki adamın yüzüne doğru savururken derin bir nefes aldım. Bakışlarımı aşağıya kaydırıp baktığımda nefesimin kesildiğini hissettim.

Ağzımdan kaçan hıçkırıkla ağlamaya başlarken adam kafamı göğsüne çekip aşağıya bakmamı engelledi. "Benim yüzümden. Aptal şımarıklığım yüzünden babamdan geriye kalan son şeyi de kaybettim,"dedim ağlamaya devam ederken.

Tanımadığım bu yabancı eliyle saçlarımı okşarken kendimi çocukluğum da buldum.

Kafamı babamın dizinden kaldırıp bağdaş kurdum. Babam zeytin gözleriyle gülümseyerek bana bakıyordu." Baba sen neden öğretmen oldun? "diye sordum.

Babam "İlim öğrenmek isteyenlere öğretmek için, "dedi.

" Okula gitmek çok sıkıcı. Sabah erken kalkıyorum. Bir sürü saat ders dinliyorum kafam şişiyor. Sonra eve geliyorum ödev yapıyorum. Sabah tekrar aynı şeyleri yaşıyorum. Eee hiç uyuyamıyorum ki ben. Ben ilim öğrenmek istemiyorum. Sen uyku sevmeyen insanlara öğret, "dedim

GÜL'ÜN DİKENİ BerdelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin