''Seninle de iki çift laf edilmiyor." Yüzünü buruşturup ayağa kalktı birden.Koltuğun karşısındaki aynalı vitrine doğru yürüdü. Elini vitrinin tozlanmış camında gezdirdi, elinin değdiği yerdeki tozlar gitmişti.

Vitrinin kulpunu kavradı kocaman elleriyle sıkıca. Açmak ister de açamıyormuş gibi durdu bir süre. Sonra vazgeçti sanırım. Oturdu yere dizlerinin üstüne. Vitrinin alt çekmecesinin kenarı kırık metal kulpunu tuttu ve kendine doğru çekti, eskimiş çekmece bir gıcırtıyla açıldı. Arada eline bir şeyler alıyor, uzun uzun bakıyor, okşuyordu. Ama ben ne aldığını onun kocaman bedeninden göremiyordum işte.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum, belki 15 dakika, belki yarım saat. Birden kalktı Batın oturduğu yerden. Koşarak odadan çıktı. Yan odalardan birine girdiğini anladım ayak seslerinden. Peşinden gitmedim, yalnız kalmak istiyor olabilirdi. Neye baktığını merka ediyordum ancak eğer özel bir şey ise karıştırmamdan pek de hoşlanmayacağı kesindi, onun hatıralarına saygı duymalıydım. Belki de Batında benim gibi yalnız kalmayı seviyordu. Battaniyeme biraz daha sarılıp koltuğun baş ucuna koyduğum kitabıma kaldığım yerden okumaya devam ettim.

—-

Bir şeyin kırılma sesini duymamla beraber bunun için kurulmuş bir robot gibi ayaklandım hemen. Odadan acıyan ayağıma rağmen koşarak çıktım, yan odaya baktım boştu. Karşısındaki odada da kimse yoktu. Girişteki odaya girdim. Batın yere çömelmiş bir şekilde oturuyordu, sırtı bana dönük, kafası yere eğikti. Bu oda diğerlerine göre biraz daha fazla yıpranmıştı; duvarlar da siyah lekeler, yerlerde beton yığınları vardı.

Yanına gitmek için tereddüt ettim önce, kapı pervazında dikildim birkaç saniye. Sonra omuz silkerek Batın'a doğru yaklaştım. Elimi tereddüt ederek omzuna koydum. Dokunuşumla ürperdi ama bana belli etmemeye çalıştı sanırım. Yerdeki kırık testinin üzerinden atlayarak önüne geçtim Batın'ın. Yere oturdum, tam onun önüne, yüzünü görebileceğim bir şekilde.

Yerde birkaç damla kan vardı, kan izlerini takip edince Batın'ın elinde son buluyordu, eli kanamıştı. Testi kırılırken eline büyük zarar vermiş olmalıydı. Elindeki yaraya bakabilmek için dizlerinin üzerinde tuttuğu eline uzandım. Parmaklarım eline dokunduğu anda elini yumruk yapıp arkasına sakladı.

Bu hareketiyle beraber geldiğimden beri ilk kez yüzüne baktım. Keşke bakmasaydım, belki o zaman hayatımda gördüğüm en acı görüntüye şahit olmazdım. En iç burkucu, en göz doldurucu. Bir erkeğin ağlaması çok acıydı, o görüntüye şahit olmak ise bin kat daha acıydı.

Erkekler canları çok yanmadıkça ağlamazlardı, içine atarlardı veya içkiye/sigaraya başvurup unuturlardı. Erkekler ağlamaz kuralına her zaman karşıydım, ağlayabilirlerdi. Kalpleri vardı onların da. Ama bugün ilk kez bir erkeğin ağladığını gördüm. Nadir karşılaşılan görüntüerden olduğu için fazla sarsıcıydı. Gerçekten ağlamamalıydı erkekler, en azından kızlar görmemeliydi ağladıklarını. Her zaman kararlı ve sert görünen yüz ifadeleri ağlarken öyle bir masumluğa giriyordu ki... Sizinde ağlayasınız geliyordu onlarla birlikte...

Ve benim karşımda Batın ağlıyordu. Ne yapabilirim bilmiyordum, ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyordum. Normalde de teselli etmede kesinlikle iyi olan biri değildim, pek sık kimseyi teselli etmezdim zaten. Ben ağlarken yanımda duran kimse olmamıştı, teselli edilmemiştim kimse tarafından. Bende kimseyi teselli etmek zorunda değildim.

Batın'ın yere çökmüş, kanlı ellerini önüne koymuş bir şekilde açık mavi gözlerinden yaşlar süzülüyor ki hali canımı çok acıtmıştı.

"Batın..." diye fısıldadım. Cevap vermedi, vermesini de beklemiyordum zaten.

"Neyin var?" dedim yumuşak bir ses tonuyla. Önüne eğdiği yaşlarla dolan açık mavi gözlerini gözlerime çevirdi. Yutkunmasıyla beraber iki gözünden de birer damla yaş yanağına düştü.

Acı Kokan PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin