only love can hurt like this

145 7 14
                                    

1899 yazının son günlerinde, herkes yaz bitişi olmasının da verdiği telaşla oradan oraya koşuștururdu. En azından Codric's Hollow'da işler hep böyle ilerlerdi. Bazıları memleketine dönecek ve sevdikleriyle kavuşacak olmanın sevinciyle, bazıları ise eş-dost-akrabalarından kopacak olmanın verdiği burukluğuyla yanıp tutuşurdu...

Hayat bu ya, aşıklar ayrılır, hikayeler biter ve her şey 'mazide kalan hüzünlü bir gülümseme' olarak kalır. İşte, Albus ve Gellert bunları yaşayacaklarını bile bile sevmişlerdi birbirlerini. Öleceğini bilerek yaşamak gibiydi bu. Bir gün bitecek bir sevgiye koskoca 3 ay vermişlerdi. "Hayat bizi karşılaştırır belki bir yerde" diye düşünür, umut ederlerdi. Ama bazen hayat bizim istediğimizi değil, kendi istediğini yapar. Ve sen de sadece göz yumarsın, göz yummak zorunda kalırsın. İstesen de istemesen de bu işler böyledir...

-----

Gellert, yatak odasının camından gelen tıkırtı ile kendine geldi. Camı açtığında gördüğü şey onu pek şaşırtmadı ; mektuptu bu. Kimden geldiğini adı kadar emin olduğu, eski bir parșomenin üstüne yazılmış bir mektup.

Sevgili Gellert~
Yaz bitiyor ve seninle o konuşmaktan hep kaçındığımız konuyu konuşma zamanımızın geldiğini hissediyorum - ki bunu seninde düşündüğünü biliyorum. Zor bir konu, ve sana 'elveda' dememin bir mektupla olacağını düşünmüyorum. Bazen duygusuzun teki olduğumu biliyorum - sende bunu düşünüyorsun. Ama 3 ayımızı bu kadar kolay çöpe atmak istemiyorum - daha doğrusu seni ve beni, 3 ayımızı cope atmak istemiyorum. Ama biliyorsun güzel sevgilim, mecburuz. Yarım saat sonra, benimle son defa ormandaki nehrin yanında buluș
Albus

Gellert okuduğunda içinde bir endişe oluştu. "Bitiyor mu" diye düşündü içinden. Hakikaten, hayatta sevdiği tek kişiyle ayrılacak olmak zordu onun için. Sevgiyi Albus'la tatmıştı, ve şimdi o peri masalı rüyası bitiyor, yerine kabus geliyordu. Gözünden akmak üzere olan yaşını elinin tersiyle sildi ve masa başına geçip mektup yazmaya başladı.

Albus
Evet, bu konu benimde içimde yanan ve gün geçtikçe canımı yakan bir ateş. Sorun şu ki, bende nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bir şeyleri yarida bırakmak sanıyorum ki ikimiz içinde zor olacak. Ve evet, seninle son defa, nehrin orada buluşacağım. Yinede çok kalabilir miyim, sanmam. Buna kıracağın kalbim de, yaklaşan tren vaktimde izin vermez. Seni son defa görmek için sabırsızlanıyorum. 17:40 civarında orada olacağım.
GG

Yarım saat sonucunda ufak bir tınkırtı sesi geldi, ve cisimlenen Gellert, Albus'un yanına doğru yürüdü. Hayır, bu sefer ona arkasından sarılıp öpücük vermedi. Ya da her zaman yaptığı gibi onu korkutup birlikte gülüşmediler. Sadece sakince yürüdü ve selam verme gereği bile duymadan yanına oturup Albus'un konuşmasını bekledi. Bir süre ikiside konuşmadı, sadece gün batımını izlediler. Zaten normalde de bu saatlerde birbirlerinin omuzlarına kafalarını koyup gün batımını izler ve hayal kurarlardı. Ne acı ki, burada geçirdikleri son saatleri yaşıyorlardı. Sonunda Albus konuya girdi.

"Aşk, seni gördüğümde hissettiğim duygunun adı buymuş. " Gellert anlamsız bakışlarla baktı. "Ha?" "Evet, Bay Grindelwald. Sizi tebrik ediyorum. Çağın en büyük büyücülerinden birisini kendinize bağladınız." Albus elini Gellert'ın kalbinde taşıdığı kan yeminine götürdü "Ve sadece duygularla değil." ikiside sustu. Söylenecek söz yoktu. Duygular her şeyi söylemişti zaten...

"Hatırlıyor musun Albus?"

"Neyi?"

"Bize 'Çağın En Büyük Ve En Genç Büyücüleri' ödülünün* verildiği günü?"

only love can hurt like this | grindeldoreWhere stories live. Discover now