45. DEMİRCİ.

En başından başla
                                    

Ona eğitim verilirken bu dilde öğretilen Demirci hemen " Hayır, yanlış binmedim. Sizin köye gitmek istiyorum." diye atıldı ve adam " Bizimkine?" diye şaşırdı.

" Evet."

" Niye?"

Aiko hemen " Umman köylülerinin misafirperverliğinin ününü bir çok kişiden işittim ve söylenenlerin doğru olup olmadığını bir de ben göreyim dedim." diye yağı dayadı ve lafını tamamlar tamamlamaz etrafındaki insanlar hep bir ağızdan " Doğru duymuşsun." diye ellerini ayakları altındaki çantalara atarak ona ikramda bulunmaya başladılar.

Yolun geri kalanı, Demircinin ayıp olmasın diye elini tutuşturulan her şeyi tatması ve ona sorulan meraklı soruları cevaplamasıyla geçti ve sonunda köy meydanına girdiklerinde minibüsten iner inmez kısa boylu tombulca bir teyze " Bu gece bizde kal kızım." diye koluna girip genç kadını evine doğru sürükledi. Tek katlı, dışı alçı ile boyalı binaya vardıklarında da onu kapıdan iteleyip ardından kendi de içeri girerek " Ziyaretçimiz var bize içecek getirin." diye haykırdı.

Kısa süre sonra içinde ağzına kadar kırmızı sıvıyla dolu bir kaç bardak olan bir tepsi taşıyan on bir, on iki yaşlarında bir kız çocuğu yanlarına yürüdü ve yaşlı kadın " Al bir tane kızım." dedi.

" Ne bu?"

" Nar şerbeti. Al! Al! Bu sıcakta içini ferahlatmaya bire birdir."

Aiko bardağı tepsiden kaldırıp bir yudum içti ve içeceğin tadı hoşuna gidince gerisini de bir dikişte boşalttı.

Yaşlı kadın " Karnın aç mı kızım?" diye sordu ve " Ağzımdan çıkan lafa bak. Elbette açtır." diye söylenerek küçük kıza döndü. " Çabuk git ve ağabeyine bir koyun yatırmasını söyle."

Demirci içinden " Şimdi bu fakir insanlar benim yüzümden bir baş hayvanlarını kaybedecekler." diye geçirdi ve minibüste misafirperverlik hakkında söylediklerine pişmanlık duymaya başlayarak " Lütfen zahmet etmeyin." diye yalvardı.

" Ne zahmeti kızım. Sen de ayakta kaldın. Gel hele şöyle."

Aiko ve elinden tutarak onu çekiştiren kadın yan odaya girdiler ve yaşlı teyze " Geç hele. Otur şuraya." diye yerdeki yastığı işaret etti.

Sonraki iki gün, krallar gibi ağırlanan Demirci ayıp olmaması için gitme lafını etmedi ve üçüncü gün geldiğinde; sabah kahvaltısı ederlerken " Buradaki deniz hayatının bayağı zengin olduğunu duydum. Köyünüzde tüple dalış yaptıran birileri var mı?" diye sordu.

Ev sahibesi " Burası bir balıkçı köyü kızım. Ne gezer öyle şeyler." dedi.

" Yazık. Demek öyle. Peki beni denize çıkarıp snorkelle suya girmemi sağlayacak tekne sahibi birilerini bulabilir miyiz?"

" Bizim emmi oğlunun motorlu küçük bir kayığı var. Söyleriz o götürür seni."

" Çok güzel. Ona haber salsanız da yarın beni denize çıkarsa."

" Tabi, olur."

Hemen o gün, köyde alacak dükkan bulunmadığı için Demirci kasabaya inerek kendine su altı maskesi, palet, dalgıç giysisi ve su geçirmez bir çanta edindi ve ertesi sabah gün doğarken kapı çalındığında geri gelmeye niyeti olmasa da yaşlı teyze ve çocuklarıyla " Öğleden sonra görüşürüz." diye vedalaşıp amca oğullarının peşinden denize kadar yürüdü. Adam tekneye oturup motoru çalıştırdığında da " Şu tarafa gidelim." diye Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğu yönü işaret etti.

Böylece, o önde, isminin Niyaz olduğunu biraz önce öğrendiği kaptan dümende bir saat kadar yol aldıktan sonra adam tekneyi durdurdu.

" Sınıra çok yaklaştığımız için bundan daha fazla gidemem."

Aiko cüzdanından on tane yüz dolarlık banknot çıkardı ve adam " Ne acelen var bacım. Ücreti dönüşte ödersin. Hem o para çok fazla." dedi.

" Geri gitmeyi düşündüğümü kim söyledi."

" Anlamadım."

Genç kadın niyetinin yüzerek sınırı geçmek olduğunu açıklamaktansa " Bunların yarısı senin, geri kalanı da yanlarında kaldığım ailenin." diye parayı kenara indirdi ve Niyaz'ın şaşkın bakışları altında soyunup bikinisinin üzerine dalgıç giysisini geçirdi. Çamaşırlarını su geçirmez çantaya tıktıktan sonrada paletleri giyinip denize indi ve önce adamın peşinden gelerek onu sudan çıkarmaya çalışmayacağına emin olmak için yüz metre kadar sırt üstü gitti, ardından da yüzünü gittiği yöne çevirerek kulaç atmaya başladı.

Demirci bir saat kadar bir kilometre kadar uzağındaki kıyıya paralel gitti ve bu kadar uzaktan da olsa seçebildiği yapılar karakter değiştirmeye başladığında Umman'ı geride bıraktığını anladı. Ama yönünü hemen değiştirerek sınıra yakın bir yerde kumsala çıkıp yakalanma riskini göze almaktansa yola devam ederek bir kırk beş dakika daha yüzdü ve sahilden tarafa baktığında plaj şemsiyeleri ve suya giren insanlar görünce " Burası uygun." diye düşünerek kumsala yöneldi. Ayakları yere değmeye başladığında da paletleri çıkarıp, salına salına yürüyerek denizden çıktı ve hemen ayrılarak dikkat çekmek istemediği için dalgıç kıyafetini çıkarıp yere çöktü. Bir saat kadar güneşleniyormuş gibi yaptıktan sonrada üzerini giyinip elli metre kadar gerisindeki yola yürüdü ve biraz ilerisindeki, caddenin kenarına kenarına park etmiş taksiyi gördüğünde sıcaktan pişmemek için kapısını açarak aracın içinde gazete okuyan şoförün yanına gitti.

" Beni Dubai'ye götürür müsün?"

Yağlı bir turist bulduğunu düşündüğü için gözleri ışıldayan adam kırık bir İngilizceyle " Olur. Ama yol uzak ve sana pahalıya patlar." cevabını verdi.

" Kaç para?"

" Sekiz yüz dolar."

Aiko, herifin normal tarifenin en az iki, üç mislini söylediğine adı gibi emin olsa da tartışmanın veya pazarlık etmenin ona bir fayda sağlamayacağını düşünerek arka koltuğa yerleşti.

" Para peşin."

Genç kadın aklından geçen " Çök şunun ümüğüne." düşüncesini zorlukla uzaklaştırıp çantasındaki cüzdandan banknotları çıkarıp ön yolcu koltuğuna indirdi ve " Varmamız ne kadar sürer?" diye sordu.

" Dört, bilemedin beş saate oradayız."

" Hadi o zaman. Ne kadar hızlı yola çıkarsan o kadar çabuk ulaşırız."

Bunun üzerine şoför aracı hareket ettirdi ve Demirci sonraki dört buçuk saat zamanını pencereden uçsuz bucaksız çölü seyrederek geçirdi. İkindiye doğru mega şehrin dış mahallelerine vardıklarında da daha merkeze gitmek istemediği için adama sağa çekmesini söyleyip araçtan indi. Bir süre temiz bir otel bakındıktan sonra aradığını bulduğunda yanında getirdiği sahte kimlikle giriş yapıp odasına çıkarak vücudunun tuzunu yıkadı ve bütün gün boğazından bir lokma geçmediği için oda servisinden bir şeyler ısmarladı. Bir on dakika kadar sonra yemeği geldiğinde de ağzına kadar dolu tabağı silip süpürdü ve sabah yaptığı uzun yüzüş ve ardından bayağı bir zaman süren araba yolculuğu yüzünden yorgun olduğu için vakit erken olmasına rağmen yatağa geçip uykuya daldı. 

DAĞIN YAŞLI ADAMI ( TAMAMLANDI.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin