"Vavelya yalvarırım dur bana izin ver. Ne yapacağımı biliyorum, sen Yiğit'in yanına git." Yine duymadım sesini. Kendimi geriye çekip avuçlarıma biriken ateşi etrafına daire çizecek şekilde yaydım.
Odanın içi betonla kaplıydı fakat içimdeki öfke tüm fizik kurallarına hükmedecek kadar güçlüydü. Barın'ın gözleri dehşete bürünürken ben keyifle izledim.
"Tamam ne istersen onu al yeter ki durdur şunu!" Barın'ın yalvarışları bir kulağımdan girip ötekinden çıkmıştı. Şu an sinek vızıltısının bile daha fazla etkisi olurdu üzerimde. Durmadım. Yarattığım ateş her saniye ona daha fazla yaklaşırken Arlas yanıma yanaştı omuzlarımdan tutup sertçe sarstı."Bu sen değilsin kendine gel!"
"Benim kim olacağıma sen mi karar veriyorsun? Sevdiklerim Arlas... Aklında bulunsun bu hayatta beni karşında bulacağın tek konu sevdiklerime zarar vermek olur. Ve o bunun cezasını çekecek!" Sesim git gide yükselirken Barın'ın da benden kalır bir yanı yoktu. Pantolonun paçası alev almaya başlamıştı ve belki de saniyeler içinde gözümüzün önünde can verecekti.
"Vavelya durdur şunu!" Arlas son bir çırpınışla bana ulaşmaya çalışırken derin bir nefes aldım.
Bana neler oluyordu?
"Katil olmak mı istiyorsun ha? Pişman olacaksın Vavelya. Birini öldürmenin bedeli ağırdır. Sen bu vicdan azabıyla yaşayamazsın. Fiziksel olarak kimse seni yenemez belki ama ruhsal olarak hala çok zayıfsın. Lütfen söndür çıkardığın yangını."
Katil olmak mı istiyorsun?
Daha kendin öldürmemene rağmen ölenlerin vicdan azabıyla kavrulurken bir de katil mi olacaksın?
İşte o zaman yaptığım şeyi farkına vardım. Bu ben değildim. Bu kesinlikle ben değildim. Korkuyla ellerime suyla doldururken Barın'ın acıyla buruşan yüzüne baktım ve suyu üzerine fırlattım. Paçasının bir kısmı yansa da kalıcı bir hasar var gibi görünmüyordu. Arlas'ın sert sözleri tokat gibi yüzüme çarpmış gözümü açmıştı. Şu an burada onu öldürsem dahasında kendimi affetmeyeceğimi biliyordum.
Arlas ateşin dinmesiyle Barın'ın yanına yaklaştı ve gözlerini kapatıp kulağına bir şey fısıldadı. Ardından Barın'ın gözleri yavaş yavaş kapandı ve başı omzuna düştü.
"Ona ne yaptın?" dehşet içinde konuştuğumda o nefes almakla meşguldü. Her ne yaptıysa onu çok yormuşa benziyordu. Nefes nefese kalmıştı.
"Bugünü hafızasından sildim. Ama mecalim kalmadı git Yiğit'i al Vavelya." zar zor konuştuğunda hırsla ona döndüm. Beni süründürmekten zevk alıyor olmalıydı, neden baştan böyle bir sihir yapabildiğini söylememişti ki!
"Madem böyle bir gücün vardı neden başından beri benim çırpışlarımı izliyorsun." Dedim sinirle.
"Bunu yapmanın beni ne kadar güçten düşürdüğünden haberin var mı? Ya da günde ikiden fazla yaparsam beni öldüreceğinden falan? Seni süründürmek zevklerim arasında yer almıyor meraklanma." Dedi, görünüşe göre o da öfkelenmeye başlamıştı. Söylediklerine göz devirerek odadan çıktım. Üst kata ulaştığımda kapıları tek tek araladım ve en sonuncu da Yiğit'i tutan iki ve kapıda bekleyen adamla toplam üç tane korumayı gördüm."Yiğit'i bırakın yoksa sonuçları sizin için kötü olur." Konuya anında giriş yapmam hepsinin yüzünü güldürürken beni küçümsemelerinin yanı sıra bir de kibirleri sinirimi alt üst etmişti.
Hepsini kibrinde boğmak istedim."O nasıl olacakmış küçük hanım?" boyundan büyük özgüveniyle bana doğru yürüyen adama gözlerimi diktim. Nereden geliyordu bu aptal cesaretinin kaynağı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhun Sahyası
FantasyBir varmış bir yokmuş diye başladı hikayesi, Ruhu yaralı küçük çocuğun elini, kalbi kırık bir kız çocuğunun tutmasıyla yeniden yazılmaya devam etti. İkisinin de ruhu kırıktı ama onları da yalnızca ikisi anlayabilirdi. Kız parlak bir yıldız, Çocuk b...
19.Bölüm:Geçmişin Tozlu Kapakları
En başından başla