Bölüm Yirmi Yedi

En başından başla
                                    

  Satan, Lucretia'nın sorusuna yaklaşık iki-üç saniye sonra dudak büzerek karşılık verdi. ''Olur, Lucy.'' dedi.

  Lucretia, Satan'ın ona defalarca kez Lucy diye seslenmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmedi. Bunun yerine pek de abartılı olmayan bir şekilde göz devirdi ve yürümeye başladı. Satan, Lucretia'yı aralarında birkaç adımlık mesafe bırakarak takip etti. Koridorda yürümeye devam ederlerken kulaklarına bir müzik sesi doldu ve Regulus'un odasına yaklaştıkça ses yükseldi. Lucretia, bu şarkıyı Clara'nın da çok fazla dinlediğini hatırlıyordu. Gülümsedi ve şarkının hızlı ritmine ayak uydurarak adımlarını sıklaştırdı. Clara'nın vücudunda yaşadığı süre boyunca müziğe ne kadar alıştığını fark edememişti. Hatta müziği sevdiğini ilk kez o an anladı. Kapıyı çalma gereği duymadan Regulus'un odasına girdi. Onu, eski bir plak çaların başında şarkısını dinlerken buldu. Uygarlık ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin bazı eski şeylerin asla eskimeyeceğine inananlardandı, Regulus.

  Lucretia, duygularını saklamada pek çok kişiden daha iyiydi. Clara'nın bedeninden ayrıldığında ilk kez Regulus'la göz göze geldiği anı çok iyi hatırlıyordu. Hatırlayamadığı şeyse o an nasıl hissettiğiydi. Regulus, neler yapmış olursa olsun Lucretia'nın aklından tek bir an hiç silinmiyordu. Regulus'un ona ilk kez Lucy diye seslendiği an... Hiç tanımadığı o iri adamın birden odasına dalıp, 'Gitmek zorunda değilsin, Lucy' demesini asla unutmayacaktı. Romalı Lucretia Tiberius'un kabusunu bitiren kişi Regulus'tu. Sonrasında onu bir başka kabusa sürüklemiş olsa da... Bu yüzden Lucretia, ona karşı hislerinde tedirginliğe düşüyordu. Ona baktığında ne hissettiğini çoğu zaman kendisi bile anlayamıyordu. İkisinin ilişkisi hiçbir zaman uzun, dokunaklı konuşmalar üzerine kurulmamıştı. Bu onları eksik değil, bütün yapıyordu. Beraberken konuşmaları gerekmiyordu. Birbirlerinin sessizliğini de anlayabiliyorlardı. Lucretia, yeniden hayata döndüğünde birkaç kez dışında hiç oturup onunla doğru düzgün konuşmamıştı. Elbette Regulus'un onu özlediğini biliyordu. Hem de çok... Ama Regulus özlemini saatlerce konuşarak giderecek biri olmamıştı hiç. O farklıydı. Lucretia gibiydi. Regulus, hiçbir zaman duygularını saklayan biri olmadı. Ne hissettiği her zaman yüzünden okunabilirdi. Ve zamanla Lucretia da onun yanındayken duygularını gizlememeye başladı. Duygularını saklayabiliyordu ama buna gerek duymuyordu, özellikle de Regulus'layken. Oysa şimdi tedirgindi. Regulus'un duygularını anlamasını istemiyordu. Yine de buna rağmen, gerektiği kadar tedirgin değildi. Çünkü ona karşı hisleri çalkalantılı olsa da Regulus'u ilk gördüğü anda hala gözlerinin parlamasına engel olamadığının çok iyi farkındaydı. Tıpkı tam o anda Regulus'u kendini müziğine kaptırmış halde gördüğünde olduğu gibi...

  Regulus, Lucretia ve Satan'a kısa süreli birer bakış attı ama yüz ifadesini değiştirmeden şarkısını dinlemeye devam etti. Ses kendiliğinden kısılıp, müzik bittiğinde ise Regulus, sakin hareketlerle plağı çıkarıp özenle yerine koydu. ''Artık bir anda odanın ortasında bitmiyorsun.'' dedi Satan'la pek de göz göze gelmeden.

  Satan, omuz silkti. ''Özel hayata saygı göstermeye çalışıyorum.''

  Lucretia, belli belirsiz soluğunu verdi ve göz devirdi. Regulus, onun bu hareketini yakalayarak gülümsedi. ''Çıkmamı ister misin?'' diye sordu Lucretia.

  Regulus, başını sağa sola salladı. ''Hayır, kal, Lucy.'' Parmağını masasının üstünde gezdirerek sandalyesine oturdu ve sırtını yasladı. Lucretia da onunla aynı hızda ilerleyerek odanın köşesindeki tek kişilik geniş koltuğa oturdu ve bacaklarını topladı. Regulus, hala ayakta olan Satan'a döndü. ''Oturmayacak mısın?''

  ''Oturmayı seven biri değilim.''

  Regulus, başını aşağı yukarı salladı. ''Sen bilirsin.'' dedi. ''Yeni bir şeyler var mı?''

Kayıp Kanatlar 2: DüşüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin