Draco kendini tekrar yan tarafa bıraktı ve endişeli görünen sevgilisinin saçlarını okşadı. "Sorun ne, Potter?"
Harry dudaklarını rahatça okuyabilmesi için yan döndü ve sertçe yutkundu. Draco'nun boynundaki kolye tam gözlerinin önündeydi ve ucundaki ufak Sihir Bakanlığı amblemi parıl parıl parlıyordu. Çekinerek elini uzattı ve ince zinciri parmaklarına doladı. Çekse kopacakmış gibiydi. O kadar narin görünen bir zincirin gerekirse Draco'yu öldürebilecek kadar büyük bir büyü gücüne sahip olduğuna inanmak zor geliyordu.
"Benim kelepçem boynumda demiştin." diye fısıldadı. "Hatırlıyor musun?" Draco onaylayan mırıltılar çıkardı. Harry başını kaldırıp onun yüzüne baktı, kafası karışmı gibi duruyordu. Gri gözlerinde gördüğü kırgınlık canını acıttı. İçi onu bu aptal zincirden kurtarmak için hiç olmadığı kadar büyük bir istekle doldu.
Draco konunun nerelere varabileceğini düşündükçe daha da gerilerek doğruldu ve sırtını yatak başlığına yasladı. Kuzgun saçlı adam parmaklarından kayıp giden zincirle derin bir nefes aldı ve konuya direkt girmenin daha iyi olacağına karar verdi. "Ben bir şey yaptım Draco. Daha doğrusu biz bir şey yaptık. Hermione, Ron ve ben." Sevgilisinin kafasını iyice karıştırdığının farkında olarak onun gibi doğruldu ve bu sefer o Draco'nun kucağına oturdu. Draco'nun soğuk elleri anında onun belinde buluştu. "Ne yaptınız Harry? Beni korkutuyorsun."
"Senin dosyanın tekrar açılmasını sağladık. Üç hafta sonra duruşman var ve Hermione'nin bakanla konuşmasına göre, çok büyük ihtimal bütün suçlamaların düşecek."
Draco bir süre boş boş ona baktı. Harry o kadar hızlı konuşmuştu ki onun kendisini yakalayamadığını düşündü. "Draco?"
Sonra gri gözler bir anda sinirle parladı. Draco, Harry'nin belindeki ellerini alıp iki yanına düşürdü. "Senden böyle bir şey istediğimi hatırlamıyorum." dedi soğukça. Esmer adam onun tepkisiyle ürperdi. Bu ses tonunu duymayalı uzun zaman olmuştu çünkü.
"Cezanı yeterince çektin Draco, ben-"
"Ah, harika. Şimdi de yargıç mı oldun?"
Harry söyleyeceklerini yutarak duraksadı. Draco'nun mutluluktan ağlayacağını düşünmemişti elbette ama az da olsa ılımlı yaklaşacağına inanmıştı. Hayal kırıklığı ile kucağından indi, sonra gitmesinden korkarak eline yapıştı. "Sadece ikinci bir şansı hak ettiğini düşündüm. Yıllarca hiçbir suça karışmadın, hiçbir kural ihlali yapmadın. Elbette yeniden değerlendirilmeyi hak ediyorsun."
"Bu sana ne ifade ediyor Potter?" dedi Draco sol bileğinin içini Harry'nin gözüne sokarcasına sallarken. "Sen görmezden geliyor olabilirsin ama o hala benimle. Ben ölene kadar da benimle kalacak. İkinci bir şans falan yok. Ben ölene dek bu kara lekeyi taşıyacağım ve ölene dek suçlu kalacağım!"
"Draco-"
"Ayrıca bu..." Draco'nun az önceki yüksek sesi kısılmış, gözlerindeki sinir yerini incinmiş bir ifadeye bırakmıştı. "Bu ne kadar aşağılayıcı farkında değil misin?"
"Ne?" Harry şok içinde ona bakarken tuttuğu eli bırakıp ondan biraz uzaklaştı. O an o sarı kafasının içinde neler döndüğünü anlayabilmek için sol kolunu verebilirdi.
"Seni uyarmıştım. Benimle olmanın seni nasıl aşağı çekeceğini söylemiştim. Şimdi, geldiğim ilk günden, hatta ben gelmeden, beni değiştirmeye çalışıyorsun." Harry şaşkınlıktan açılmış ağzıyla onu izlerken konuşmaya devam etti. "Ben buyum Potter. Bir savaş suçlusuyum ve cezamı çekiyorum. Sırf seninle sevgili olduğum için aklanmak istemiyorum."
"Draco bunu nasıl düşünebilirsin?" Harry hayal kırıklığının koca bir okyanus, kendisinin de içinde yüzme bilmeyen küçük bir çocuk gibi olduğunu hissediyordu o an. Aklının ucundan bile geçirmediği düşünceleri Draco o kadar inanarak söylüyordu ki, bir an kendinden bile şüphe etmişti. "Seni ne kadar sevdiğimi sana yeterince anlatamadım mı? Sadece senin iyiliğini istiyorum Draco. Düşündüğünden çok daha fazla bedel ödedin ve ben artık özgür olmanı istiyorum. Bu boynundakinin seni günden güne bitirdiğinin farkında değil misin? Bu şekilde yaşamaya daha ne kadar devam edebilirsin?"