"Fakat" elimdeki kağıdı ona uzattım. "Size ne kadar yakın olursam o kadar belaya bulaşacağım ve bu en son isteyeceğim şey bile değil. Sessiz sakin yaşamak istiyorum." kağıdı alıp okurken kaşları çatıldı. "Eğer seninle arkadaş olursam -olayın ana kahramanıyla- istediğim şeyin tam tersi olur. Bu yüzden benden uzak durun" onun aksine samimiyetten uzak zoraki bir gülümsemeyle kıvrıldı dudaklarım. "Lütfen."

Kağıt gibi çoğu yükümü de ellerine bırakarak orayı terk ettim.

"İntihar etmeyi hiç düşündün mü?" dedi her zaman kullandığı sakin sesiyle. Kafamı hızla kaldırdım. Bakışları sözleri kadar sakin ama bir o kadar da meraklıydı. Gözlerimi kaçırdım ve onaylarcasına salladım. "Evet her bırakmak istediğimde yorulduğumda" derin nefes aldım ve bu sefer kitaplığına diktim gözlerimi.

"Fakat utancımdan yapamadım. Babam benim için bu kadar fedakarlık yapmışken nasıl onu yüz üstü bırakabilirdim ki."

"Senin yaşamının bir değeri yok mu?" 

Kıkırdadım. "Ah lütfen. İşe yaramazın tekiyim. Öfke sorunlarım var ve başımı bir türlü beladan kurtaramıyorum." Alaycı gülümsememin yerini derin bir kırgınlık sarmaladı. Gözlerim doldu ve ben yine bastırdım.

"Ağlamak hakkındaki konuşmalarımızı hatırlıyorsun değil mi? Onları ne kadar bastırırsan patlaması da o kadar şiddetli olur. Burada seni yargılayacak kimse yok. Lütfen ağlamak istiyorsan ağla." Ona gülümsedim ve gözyaşlarım dökülmeye başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

"Onları hayal kırıklığına uğratmaktan nefret ediyorum. Eğer ölürsem kardeşim kaldıramaz her ne kadar işe yaramaz olsam da beni seviyor. Bunu ona yapamam." Hıçkırdım. Arada kesilen nefesim konuşmamı zorlaştırıyordu. "Beni seviyorlar ve bu çok acıtıyor. Onların sevgilerini karşılayamamak. Her seferinde hayal kırıklığına uğratmak yok olmamı istememi sağlıyor."

"Sevilmeye değer olmadığını mı düşünüyorsun?" hıçkırıklarım bıçak gibi kesildi. Her seferinde olduğu gibi doğru noktaya parmak basmıştı. Her daim doğru yönlendirmeleriyle içimde kıyı da köşede kalmış asıl karanlığıma parlak bir el uzatıyordu. Ben ise bu ışığa koşmaya pek bir hevesliydim.

Kafamı salladım dürüstçe. Defterine notlar alırken sessiz kaldı. Zarif parmaklarının hızlıca hareket ettirmesini buğulu gözlerle seyrettim. Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Bir daha ki seansımıza kadar senden bir şey yapmanı isteyeceğim." Önündeki kağıt yığınından aradığını bulup bana uzattı. "Her böyle düşündüğünde ya da baş edemediğin duygularını buraya yazmanı istiyorum." Kutucuklara ayrılmış parametreler örnekle anlatılmıştı. Kafamı sallamakla yetindim. Kendimi suyu sıkılmış sünger gibi hissediyordum. Hafif, telaşsız ve rahatlamış. Ta ki bu durum psikoloğuma veda edip eve gelene kadar sürdü.

Kapının pervazına yaslanmış ve kafasını yere eğmişti. Elleri cebinde pek pahalı ayakkabının ucuyla yeri eşeliyordu. Beysbol şapkası yüzünü gölgelese de pekala kim olduğunu bilebiliyordum. Anlaşılan evim yolgeçen hanına dönmüştü. O kadar rahatsız olmuştum ki kağıdı hemen doldurmak istiyordum oldukça agresif bir şekilde.

"Burada ne arıyorsun?" kafasını kaldırdı ve ayağı anında durdu. Suratsızlığıyla beni süzdü.

"Bana yardım etmeyeceğini oldukça net bir şekilde dile getirdin." Yaslandığı yerden doğrulurken kafam otomatik olarak geriye düştü. "Neden buradasın" sorumu yineledim.

"O kağıdı ona vererek ne amaçlıyordun." Dişlerini öyle sıkıyordu ki çene kasları dalgalanıyordu. Gölgeli gözleri kısık ve tehditkardı. Kaşlarım havalandı. Açıkçası beni zerre kadar korkutmuyordu.

"Eylemlerinin sonuçlarını kanıt olarak sunmaktan başka hiçbir şey." omuz silktim ve kollarımı gövdem de bağladım. "Buraya gelerek bana hesap soramazsın. Sizinle hiçbir alakamın olmasını istemiyorum. Daha ne kadar beni rahatsız edeceksiniz." Öfkem öyle bir kabarıyordu ki süngerim suyla dolup taşıyordu. Onu elimin tersiyle kenara çekilmesi için ittim. Şaşırtıcı şekilde hiç direnç göstermedi.

"İzin verirsen evime girmek istiyorum." bileğimden tuttu. Çatılan kaşlarım kolumu kavrayan kemikli elle daha da derine indi. Öyle ki yüzümü yarıp geçecekti. Ona döndüm. Bakışları sakin biraz da düşünceli gibiydi. Alaycılığından veya soğukluğundan eser yoktu. Ciddi biraz da çaresizlikle sessizce konuştu.

"Bak" dedi ben daha ağzımı açamadan "Sana bir teklifim var" bileğimi yavaşça bıraktı ve ben ona tamamen döndüm. Göstermelik sinirini bir kenara bırakmıştı.

Bak sen şuna. Anlaşılan kardeşinin üstündeki etkisi sandığımdan daha fazlaydı.

"Fikrini değiştiren ne oldu. Görünen o ki kardeşin kulaklarını çekmiş." Bam teline basmış olacağım ki sabır dileniyormuş gibi iç çekti.

Gözlerim ani hareketlenmeyi yakalandığında alaycılıkla kısmak üzereydim. Gördüklerim tüm eğlencemi alıp götürdü. Yolun karşısında siyah kapüşonlu maskeli bir kişi bariz bir şekilde evimizin fotoğraflarını çekiyordu. Öfke beynime öyle bir sıçradı ki resmen gözümü kör etti.

Onu yakalayıp yumruklamaktan başka hiçbir şey düşünemedim. Sanki kırmızı bir perde inmişti ve benden mantığımı gizliyordu. Düşünmeden fırladım. Omzumu kola çarpmış olmamı, yola atladığım için ani frenleri ve arkamdaki seslenişleri bile bertaraf ettim.

Şüpheli beni görmesiyle topuklaması bir oldu. Peşini bırakmadım. Ara sokaklara giriyor, çöpleri önüme savuruyordu. Hiçbirini görmedim. Kendimi engelli koşusunda hissediyor ödüle odaklanan gözlerim uğraşlarını görmezden geliyordu. Beynim öfkemle öyle bir kaynıyordu ki yüreğime kadar taşıyor beni coşturuyordu. İçimde uzun zamandır bastırdığım Kerberos kulaklarını sallayarak dikelmiş keskin dişlerini avına geçirmek için heyecanla ulumaya başlamıştı. İstiyorum diye fısıldıyordu bana Dişlerimi etine geçirmek istiyorum.

Köşeyi dönmemle az daha küçük bir çocuğa çarpıyor olmam hızımı düşürmeme neden oldu. O ise gözden kaybolarak başka bir köşeyi döndü. Onu kaybetmeyi göze alamazdım.

Köşeyi döndüğüm an da onu gördüm. Eskiye nazaran hızı düşmüş olacak ki dibinde bittim. Parmaklarım dişli bir kapan gibi uzandı ve onu yakaladı. Öyle bir güçle çekip duvara vurdum ki kemiklerinin titreşimini hissettim. Ah dedi kerberos İşte yakaladın. Şimdi ziyafet çekebiliriz. Kızıl perde daha da kalınlaşırken tek düşünebildiğim zincirlerden kurtulmak istediğimdi.

Kolum boğazına dayalıydı ve hırıltılı nefesler çıkarıyordu. Yumruk yaptığım diğer elimi savurmak için havaya kaldırdım. Kırılan burnun sesini duymayı beklerken engelle karşılaştım. Hızla arkamı döndüm. Arkamdaydı beni buraya kadar takip etmiş olmalıydı ki nefes nefeseydi. Şapkası olmadan saçları darmadağınık görünüyordu. Kolumu çekmeye çalıştım ama tutuşu daha da sıkılaştı. "Bırak beni" dedim hırıltıyla. Kuduz bir köpek gibiydim.

"Dur" dedi beni bırakmayı reddederken. Dinlemedim. Sıktığım yumruğu bıraktığım an tutuşu gevşedi ve ben bunu fırsat bilerek çektim. Tekrar kuvvetle sıktığım yumruğu bu sefer ona salladım. Benden kaçarken geriye doğru iki adım attı. Kurnazlığıma, şaşkınlıkla gözleri büyüyüp ağzı aralandı.

"Sana beni bırakmanı söyledim." Kıl payı kaçırmış olmam beni daha da kudurttu. Önüme döndüm bu sefer.

"Neden evimin fotoğraflarını çekiyordun." Her kelimem de onu duvara daha çok vuruyor vuruyordum. Acı dolu inlemeler ve konuşmalar kulağımda uğulduyor farklı bir dil gibi geliyordu. En sonunda belimden tutulup havaya kaldırılmamla zehirli bir sis gibi yayılan öfkem geri çekildi.

Beni mengene gibi kavrayan kollar gitmemi engellemesi yetmiyormuş gibi uzaklaştırıyordu da.

"Dur" dedi tekrar aynı ses bu sefer sabrı taşmış gibiydi. "Bu o değil. Ayakkabıları ve kotu farklı." Anında kor alev gibi yanan ateşim söndü ve duruldum. Yerde diz çökmüş ve durmadan öksüren birini gördüğüm an da içim inanılmaz bir pişmanlıkla doldu. Vücudum titremeye başladı ve bir an bilincim gidecekmiş gibi bacaklarımın bağı çözüldü. Beni tutan kola yaslandım kısa süreliğine. Masum birisine zarar vermiştim.

Yeniden.

(Kerberos: Yunan mitolojisinde Hades'in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı bir köpek)

Y KARAKTERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin