"Merhaba hyung." Ona yaklaşmadan beni fark edip saygıyla selam verdi. Yüzünde taze bir kesik vardı ve açıkta kalan kollarında hafif morluklar. Saatlerdir koşmuş gibiydi ama hala enerji doluydu.

"Merhaba. İyi misin?" Konuşmanın doğal akışı olarak nasıl olduğunu öğrenmek istedim. Mutsuzca başını yana eğdi. "İyi sayılır. Hyunjin'i bulduğumda daha iyi olacağım."

"İkiniz. Bu tarafa gelin!" Seungmin elini sallayıp bizi yanına çağırdı. Yerde yatan ve oldukça zor nefes alan bir kızın yanındaydı.

Ellerinden akıyormuş gibi görünen beyaz bir sıvı kızın damarlarına doluyor ve vücudunda izler bırakıyordu. İzlemesi inanılmaz bir olaydı aklımı kaçırdığıma artık emindim.

"Nasıl? Daha iyiye gidiyor mu?" Chan yere çöküp elini kızın alnına koydu. "Bu şey her neyse onu içeriden yiyip bitirmiş. Uzunca bir süre dinlenmeli."

Jeongin açıklama ihtiyacı ile konuştu. "Bizi buraya getiren Hyunjin'in kokusuydu. Burada değil ama buradan geçmiş. En azından diğerleri öyle söyledi. Tarif ettikleri kişi ona uyuyor."

"Tam olarak ne dönmüş burada?" Eve bakarak konuştum. "Aslında Changbin'in anlattığına oldukça benzer bir durum var." Seungmin'in konuşurken ondan bu kadar samimi bahsetmesi dikkatimden kaçmamıştı.

"Bir şey onları topluyor. Belli yerlere kapatıyor ve sonra tekrar başka yerlere götürüyor." Ufak kız acı içinde dudağını ısırınca Seungmin özür dileyip tekrar onunla ilgilenmeye döndü.

"Bulduğumuz kişilerin üçü doğu sürüsünden diğerleri farklı yerlerden geliyor. Hepsi bir şekilde buraya çağırıldıklarını söyledi. Ne olduğunu anlamamışlar ama kendilerine geldiklerinde bu evdelermiş."

Felix eliyle burnunu ve ağzını kapatarak yanımıza geldi. "Ne kadar süredir burada durduklarını bilmiyorlar ama içlerinden biri yaklaşık kırk sekiz kurdun gelip gittiğini söyledi. Bulduğumuz grup geriye kalanlar..."

"Yani bir şekilde seçiliyorlar? Daha iyileri ilerliyor geride kalanlar eleniyor..." Sözlerim derin bir sessizliğe sebep oldu. Herkes oldukça gergindi.

"Bulunanlarla konuşmak istediğinizi duydum. Onları en yakın sürüye yönlendirdim. Şu an pek iyi durumda değiller."

"Sorun ne? Fiziksel bir yaraları mı var?" Diye araya girdim. "Fiziksel değil. Daha çok..." Felix büyük bir ciddiyetle konuşmayı devraldı. "Konuşamıyorlar çok zor hareket ediyorlar. Krize girmiş gibiydiler. Bizi ilk gördüklerinde saldırdılar. Pek hoş şeyler yaşanmadı."

"Ama eğer konuşmayı çok istiyorsanız. Yanlarına gittiğimde sizi de gelmeniz için bilgilendiririm." Chan'ın dediklerine karşılık anlayışla başımı salladım. Anlayamadığım şeyleri üstelememek konusunda kendime bir söz vermiştim.

"Hyung!" Minho sonunda yanımıza geldiğinde Jeongin yüzünü kaplayan minnettar bir gülüşle ona döndü. Sarılmak için kollarını uzattı ama o ellerini arkada tutarak geri çekildi.

Ortam giderek daha da tuhaf bir hal alıyordu. Jeongin tek kaşını kaldırıp sorarcasına ona baktı ama Minho yerde yatan kıza odaklanmıştı.

"Diğerlerini nereye götürdünüz?" Sesinin tonu tüylerimi diken diken etti. "Doğu tarafındaki yakın bir sürüye yolladık." Chan terler içinde kalmış kızı sakinleştirmeye çalışırken cevap verdi.

"Ama belki başka yerlere dağıtılırlar." Seungmin onunla ilk tanıştığımda gördüğüm bir ifadeyle Minho'ya baktı. Soğuk ve mesafeli. Onu dikkatle izleyip tavırlarını tartar gibiydi.

"Akıllıca olur." Suratını kaplayan gülüş bencilceydi. Bunu çok iyi biliyordum çünkü sosyopat katillerde gördüğümle aynıydı. Ortamın gerginliğini bölen acı dolu bir çığlıktı.

Gözleri sonuna kadar açılmış bir şekilde korkuyla onu tutan kollardan kaçmaya çalışan küçük kız bize doğru bakıyordu. "Uzak dur!" Seungmin ve Chan onu zorlukla sakinleştirdi.

"Hyung." Omzuma değen el ile acı içindeki kıza bakmayı bırakabildim. "Minho hyung ile durur musun? Rira'yı götürmeliyiz." Dalgınlıkla başımı salladım ve onlar arabaya binip giderken izlemekle yetindim.

"Minho!?" Harabe kulübenin yanında öylece dikiliyordu. "Minho sorun ne? Neden böyle davranıyorsun?" Bana cevap vermeden dikkatle evin etrafında yürümeye başladı.

"Bana karşı tuhaf davranmanı anlayabilirim ama neden..." İlerlerken geriden onu takip ediyordum ama beni dinlemediğini anladıkça sinirim tepeme çıkıyordu.

"Minho!" Sonunda durdu ama sırtı bana dönüktü. "Pişman mı hissediyorsun?" Soruyu sorarken tereddüt etmemiştim ama cümlenin sonuna doğru sesimin titremesi garipti. Bu kadar duygusal davranamazdım. Eğer bir şeyleri istemiyorsa arkamı dönüp gitmeliydim. Bunu yapmalıydım. Ama neden söylemek bu kadar kolayken yapma fikri beni deli gibi korkutuyordu?

Sakince döndü bir süre öylece bana baktı. Olduğum yerde kalamadım. Yaklaşıp elimi omzuna koydum. "Şu an bir şeyleri konuşmak için doğru zaman olmayabilir. Eğer düşünmek istersen..."

Sanki ilk kez görüyormuş gibi dikkatle beni izledi ve hayatımda gördüğüm en şeytanı gülüşü gösterdi. "Beni rahat bıracak mısın? Başımı şişirdin."

"Demek işimi bozan çocuk sensin."

Ağzım aralandı ama hiçbir şey çıkmadı. Duyduklarımın doğruluğuna ve zihnimin içindeki yabancı sesin gerçekliğine emin olmaya çalışıyordum. Kelimelerin hepsi saçma bir şekilde zihnimde dolanıp durdu ama bir yere oturtamadım.

Ne olduğunu anlayamadan gülüşü düştü ve ifadeleri tamamıyla değişti. Tanıdık endişeli ve narin çizgiler geri geldiğinde ellerim omuzlarından düştü.

"Jisung?" Geri çekildim çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Çok fazla korku dolu anla karşılaştığımı sanırdım. Ama şu an. Histeriye kapılmış gibi titrerken korkunun ne demek olduğunu anlıyordum.

"Jisung." Yalvarırcasına adımı söyledi ve elimi tutmaya çalıştı ama kendimi ondan kurtardım. "Sen..." Ne diyeceğimi bilemeyip kekeledim. "Biraz yanlız kal. Seni rahatsız etmeyeceğim."

Arkamı dönüp oradan giderken adımı yine söyledi ama peşimden gelmedi. Nereye gittiğimi bilmeden ormanda dolandım arabayı bulmam biraz vakit aldı.

Araca atlayıp ana yola çıktığımda bile şoktan kurtulamamıştım. "Demek o çocuk sensin..." Elimin arasına saçlarımı toplayıp çekiştirdim. "Beni rahat bırakacak mısın..."

Duymuştum. Ne söylediğini biliyordum. Aniden hareketlerinin değişmesi tuhaftı ama zaten onu ne kadar tanıyordum ki? Belki de zaten böyle biriydi. Benim beklentilerim fazlaydı.

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Merkeze gidene kadar kendimi toparlamalıydım. Kendi hayatımı geri plana atmak zorundaydım. İlgilenmem gereken başka hayatlar ve kayıplar vardı. Bencil olmamalıydım.












MRB HERKESEE

Ayyyy ne oluyor şu an ne oluyor ne oluyorlar

Ne olduğunu bilen biri bana da yazsın bsjbsbjsjvsvjd

BB HERKESE

-Lllandess

Modern Çağ Vampiri ✔️ (Minsung)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin