|Love education|

En başından başla
                                    

Arkama geçip parmaklarıyla makette bir yol belirlerken nefesini boynumun her bir karışında hissediyordum, gözlerim yavaşça kapanıyorken planı dinlemeye çalışıyordum.

"Çoğunluğu şu kapının arkasında olacak, yan pencereden onların işini halledeceğiz sonra da doğruca kasaya ineceğiz." dedi ve parmaklarını maketin içinde oynattı.

"Anlaşıldı mı?" diye sorduktan sonra herkes mırıltılarla onu onaylamıştı, ben hariç.

"İyi o zaman ben her zamanki mekana gidiyorum sonra görüşürüz." dedi ve bize dönmeden asker selamı verip çıktı.

Ben de derince nefesimi verip derslikten çıkacakken bizimkiler önüme çıktı ve meraklı meraklı bakmaya başladılar.

"Sizin aranızda ne oldu?" diye sordu Lino.

Nasıl yani herkes biliyor muydu?

"Evet, hepimiz biliyoruz." dedi Rachel, şaşkın yüzümden anlamış olmalıydılar.

"Onu sevmemi istemiyor." dediğimde Rachel derince nefesini dışarıya vermişti.

"Yok ben bu kadını döveceğim böyle olmuyor." ayağa kalkarak demişti sonra da.

Bizimkiler onu tutup tekrar sıraya oturttuğunda burukça gülümsemiş ve parmaklarımla gözlerimi ovuşturmuştum.

"Bana ne yapabileceğimi söyleyin çocuklar, lütfen." diye yalvarmıştım onlara.

"Jennifer pek böyle şeylere açık değil Lilis ve eğer onu kasıtlı bir şekilde ayartmaya çalışırsan bunu anlar, her şey daha kötü olur." dedi Choo.

"Ama bu akşam bir şeyler yapmaya çalışacağım." diye devam ettiğinde Jane'in yanındayken bir şey yapacağını kastettiğini anlamıştım.

***

Akşam olmuştu ve Jane'in yanına gelmiştim, ikisi de bana bir şey yazmadığı için ne olduğunu merak etmiştim.

Kapıyı çaldığımda birkaç saniye beklemiş sonra da Jennifer kapıyı açmıştı, geldiğime şaşırırken elini kapı pervazına dayamış ve tek kaşını kaldırarak söylemişti.

"Ben burdayım gidebilirsin."

Onu dinlemeyerek ayakkabılarımı çıkartmış ve eve girmiştim, nefesini sinirle dışarı verdiğini duyduğumda klasik Jennifer diyerek kendimi geçiştirmiştim.

"Niye geldin Lalisa?" diye sorduğunda ne diyeceğimi bilmiyordum.

Seni görüp konuşma umuduyla geldim mi diyecektim yoksa Jane için mi?

"Choo ve sen bana hiçbir şey yazmadınız ben de meraklanıp Jane için geldim." dedim arkamı dönüp ona bakarak.

"Jane'i bu kadar hızlı sahiplenmene şaşırdım doğrusu, o senin değil." dedi gözlerime bakarken.

"Ben de gözlerime bakabilmene şaşırdım, noldu bana karşı hislerinin olduğuna kendini inandırabildin mi?" diye sordum ona yaklaşarak.

"Siktir git." dedi dominant sesiyle ve genişçe nefes aldı.

"Hayır, Jennifer hiçbir yere gitmiyorum." dedim, az önceki sinirim geçmiş ve yatıştırıcı sesim geri gelmişti.

"Ben gitmeyeceğim, asla." dediğimde gözleri açılmış ve belki bir milimetre kadar küçük olan hislerini görmüştüm.

"Neyden korktuğunu bilmiyorum, neyin seni bu kadar yabancı ettiğini hele hiç bilmiyorum ama biliyorum ki Jennifer." dediğimde nefes alışverişlerinin hızlandığını görebiliyordum.

Tek anlayamadığım şey sinirlenip sinirlenmemesiydi.

"Seni seviyorum, tanrım seni 2 koca senedir seviyorum." dediğimde gözlerini kapatmıştı.

Tekrar koruma kalkanını açıp açmayacağını bekliyordum, beni çok üzecekti.

Tanrım beni gerçekten de paramparça edecekti.

"Lalisa." dediğinde elimi yanağına koymuştum ve gözlerini açmasını sağlamıştım.

Tam sözüne devam edecekken Jane mızmızlanmaya başlamıştı, böylece gerçek Jennifer geri gelmiş ve gözlerindeki o ifade gitmişti.

"Tam ona mama hazırlayacaktım." demiş ve ensesini kaşıyarak mutfağa girmişti.

Benden kaçamazdı, izin vermeyecektim.

Mutfağa hemen onun ardından girdiğimde o da Jane'in mamasını hazırlıyordu, kollarımı birbirine bağlayarak konuşmamızın bitmediğini anlatmaya çalışırken o bana bakmıyordu bile.

Bir çocuk mamasını bu kadar dikkatli yapması gerekli miydi gerçekten?

"Kaçmaya çalışma Jennifer, başarısız olacaksın." dedim ve elindeki mama dolu biberonu alarak tezgaha sertçe bıraktım.

"Ben sana yeni birini bul demedim mi? Hadi git başımdan, Jane'i beslemem gerek." biberonu tekrar alıp dediğinde hareketlenmiş ve ben de kaçmaması için onun önüne geçmiştim.

"En çok neyden tırsıyorsun biliyor musun Jennifer?" dedim üstüne yürürken.

"Korkusuz biri gibi görünüyorsun ya, o görüntünün arkasındaki pısırığı herkesin göreceğinden çok korkuyorsun." dedim, benim de sabrım bir yere kadardı.

Beni sinirlendiriyordu, üzüyordu.

Ve belki de şu an dünyadaki en boş çabalardan birini yapıyordum;

Sevmeyi bilmeyen birine onu sevdiğimi, beni sevdiğini öğretmeye çalışıyordum.

"Seninle her konuştuğumda o kadar çok tırsıyorsun ki altına edecek gibi oluyorsun, bu mu senin o sert tavrın?" diye bağırdım ve rolleri değiştirerek onu tezgahla arama aldım.

Göğsü hızlıca inip kalkarken sinirli olduğunu fark edebiliyordum fakat sinirli olduğu kadar da ifadesizdi.

"Ve ve beni o kadar çok delirtiyorsun ki sana benzeyeceğimden korkuyorum Jennifer, senin yüzünden ne yapacağımı şaşırdım ben!" diye bağırdım yüzüne doğru ve işaret parmağımla omzuna bastırdım.

O ise tezgaha sıkıca tutunuyordu, korkak.

"Hadi cevap versene, beni sevdiğini söylesene." diye bağırıp onu sertçe omzundan dürtmeye başladım.

Elleri zangır zangır titremeye başlayıp gözleri kapandığında, eli de şakaklarına gittiğinde bir şeyler olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlamıştım. 

Gözleri dahil bedeninin her yeri titremeye başladığında elindeki mama dolu biberon yavaşça yere düşmüştü.

Neler oluyordu?

"Çan-" ağzından anlamsız bir söz çıktığında anlamamış ve ayaklarının bağının kesildiğine şahit olmuştum.

Jennifer önümde ölüyordu.

Mermerin üzerine düştüğü gibi her yeri hissizleşmiş konuşmaya çalışmıştı, korkuyordum.

Zar zor oynattığı parmağıyla bir yeri göstermeye çalışıyordu fakat şoka girmiştim, bunu ona ben mi yapmıştım yani?

Jane'in ağlamaları şiddetleniyordu, Jennifer'ın ağzından köpükler çıkmaya başlamıştı ve ben sadece şaşkınca olanları idrak etmeye çalışıyor mamanın bütün mermere yayılmasını izliyordum.

Şimdi ne olacaktı?

;

sizce jenniferin olmeden önceki planı ne

Hurt youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin