"Sen öyle san. Ne yaparsam yapayım yazıp gideceğim zaten."

"Geçen yıl dönem başında elli bine bile girsem yazıp gideceğim diyordum. Kırk binden mezuna bıraktım." Bir kez daha dayanamayarak araya girmiştim.

"Sen ne dersen de." Umursamaz bir şekilde bir kez daha omuz silkti. "Hayatımın son yoğun yılı olacak." Umutlu bir şekilde gökyüzünü izlemeye devam etti. Daha fazla üzerine gitmedim. Umarım ki her şey istediği gibi olurdu. Ama bazı şeyler bizim haricimizde gerçekleşiyordu. Ve bence herkes bir aşamada mutlaka kaybediyordu...

Sessizlik uzayınca ve üzerime uyku çökmeye başlayınca ona kahve teklifi yapmaya karar verdim. Ancak tam ağzımı açmıştım ki telefonum titremeye başladı.

Elimi arka cebime attığımda arayan kişinin Samet olduğunu gördüm. Alt dudağımı sertçe dişlerim çünkü görüntülü arıyordu! İki gün önce ondan kaçmayı başarmıştım. Ufak bir makyaj ve loş bir ışık kurtarıcım olmuştu. Ancak şuan izlerim pekte kapalı sayılmazdı. Ve hava o kadar parlaktı ki gözlerimi kısmama sebep oluyordu.

Telefonu açmam demek yarın Ankara'ya dönmesi için bilet almasına sebep olmak demekti... Ama açmamam demek işkillenmesine kesinlikle sebep olacaktı.

"Açmayacak mısın?" Tereddütle ekrana baktığımı gören Barış, başı ile telefonu işaret ederek sormuştı.

"Bilemiyorum." Hafifçe güldüm. "Sanırım şimdilik görmezden geleceğim." Dememe kalmadan ekran karardı. Kötü hissetsem bile doğru olanın bu olduğunu biliyordum. Onu boş yere endişelendirmeye hiç niyetim yoktu. Çünkü Samet'in de o gün dediği gibi... Bana oldukça çok değer veriyordu. Şimdi tam olarak başka bir şehire alışmaya çalışıyorken ona bunu yapmaya hakkım yoktu.

"Pekala... İçeri girelim mi?" Başımı sallayarak onu onayladığımda ayaklandık.

"Ben su alıp geliyorum. Sen çık." Biraz yalnız kalma ihtiyacı ile konuştum. Başını salladı ve beni giriş katta yalnız bıraktı. Otomatlara ilerlerken adımlarım oldukça yavaştı. Zaman kazanmak istediğim için fazlasıyla uyuşuktum... Ancak sıra bana geldiğinde daha fazla kaçamayıp suyumu aldım.

"Şüheda?" Merdivenlere yöneldiğim sırada arkamdan gelen ses ile dudağımı ısırdım. Gözlerim bir kaç saniyeliğine düşünebilmem için kapansa bile bu sefer kaçışım yoktu.

Alperen'in adımlarını arkamda hissettim.

"Artık yüzüme de mi bakmıyorsun?" Sitemli sesindeki kırgınlığı hissetmek canımı mümkünmüş gibi biraz daha acıttı.

Attığı mesajlarda ciddiydi öyle değil mi?

"Ah, hayır. Yalnızca yanlış duyduğumu düşündüm." Arkamı dönüp ona cevap verebilmek için kendimi epey bir zorlamıştım. Ellerini kot pantolonunun cebine sokarken gözleri direkt olarak gözlerime bakıyordu. Yüzümdeki izlere bakmaktan özel olarak kaçınıyor gibiydi. Ve o bunu bilmese de bu o kadar iyi hissettiriyordu ki...

"Her neyse. Nasılsın?" Omuz silkti ve doğal davranmaya çalıştı.

"Fena değil. Sabah altıda kalkan biri nasıl olabilirse öyleyim." Onunla bir arkadaşımmış gibi sohbet etmemi beklemiyor olmalı ki kaşlarını tek saniyeliğine kaldırdı.

"Dershaneye gelmeye ne dersin? Bu kadar erken kalkmaya eminim gerek kalmaz."

Emin ol gerek kalır.

"Bugün çok boş dersim vardı. Biraz kütüphaneye gelmek mantıklı olur diye düşündüm."

"Anladım." Yalnızca başını salladı. Bu aramızda tuhaf bir sessizliğin oluşmasına sebep oldu.

Arkadaş Değiliz | texting (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin