22 - DİLDE BİRİKEN YALAN TORBASI

En başından başla
                                    

“Güney! Mahir! Alın bunu!” dediğini duydum Ceylan’ın ve bir şey daha oldu. Ceylan’ın hemen ardından nefes alamadığını belli eden kısık nefes alış verişleri duyuldu. O anda öfkeyle masa altından çıktım ve hemen çaprazımda duran, Ceylan ile Gece’ye baktım. Gece, Ceylan’ın arkadan boğazını sımsıkı tutmuş ve boynuna bir bıçak dayamıştı. O anda ikisinin de bakışları beni bulunca, “Abla?” dedi Gece. Ona tiksindirici bir şekilde baktım.

“Ablan batsın, sürtük!” diyerek masa üzerinde duran şampanya şişesini aldım ve duvara vurup başlığı hariç, geri kalanını paramparça bir şekilde yere döktüm. Elimde kalan sivri kısmı da sımsıkı tutup hızlı bir şekilde Gece’ye doğruldum ve Gece’nin yanağına derin bir kesik attım. O anda Gece acıyla inleyip Ceylan’ı saldı ve elini ilim ilim kan akan yanağına götürdü. Ve o anda kolu birazcık sıyırılınca, gördüğüm şey ile birlikte gözlerim büyüdü.

Ø simgesi. Anlamını hâlâ bilemediğim o simge.

O anda Gece’nin bakışları beni buldu ve koluna baktığımı görünce sırıttı. Ve söyledi; “Sende bizdensin, unuttun mu?”

Sende bizdensin, unuttun mu?

Bizden derken... Bizden diyerek ne demek istiyordu?

“Hayır, değilim!” dedim gür bir sesle. “Sizin gibi adi piçlerden değilim!”

“O anlamda değil, aptal,” dedi ve bana doğru bir adım attı ve o anda kolumu kavrayıp kolumu sıyırdı. O anda kolumdaki o işaret tekrar gün yüzüne çıktı. “Bundan sende de var, sende kurbansın. Öleceksin!”

Öleceksin. Öleceksin. Öleceksin.

Ve o anda, geçen sene okuduğum bir dergiden birkaç satır geldi gözlerimin önüne.

“Ø simgesi, yüzlerce yıl önce cadılar arasında ölenler ya da öldürülecekler için kullanılan bir simgedir. Cadılar bu kişileri öldürmek için bir kan yemini etmiştir ve yerine getirmezlerse nesilleri çürüyüp gidecektir.”

 

Kahretsin. Kahretsin. Kahretsin.

Gece’nin dediği gibi, öldürülecektim ancak bir cadı tarafından. Peki beni öldürecek olan bir cadıysa, o zaman...

Dur. Gece miydi?

Lanet olsun!

Bileğimi sertçe geri çekip, yüzüne sert bir yumruk atarken “Sen bir cadısın!” diye yüzüne haykırdım. Bu gece ağlamak yerine öfke kusmak istiyordum. Bütün hırsımı çıkarmak, bütün öfkemi bu gece çıkarmak istiyordum.

Ve evet, bunu fazlasıyla yapacaktım.

“Unutma, bu simgeden bende de var,” deyince, iyice afalladım.

O zaman... Kimdi o cadı?

Benim o cadı ve şimdi kanınızı akıtmama izin verin adi piçler!”

Ares.

Bir anda ortaya çıkan Ares üzerime atlarken acıyla çığlık attım. Bedenimi yere sererken sırtım soğuk parkeye temas etti. Bütün tüylerim baştan aşağı diken diken oldu, bütün bedenim ürpertiyle kavruldu. O da hemen ardından üzerime atlayıp elini havaya kaldırıp bana doğrulttu ve parmakları sivri bir hâl alıp pençelerini ortaya çıkardı. Tam pençelerini bana saplarken, iki kol sardı gövdesini. Eli havaya doğrulup benden uzaklaşırken, benden uzaklaştıran iki kişinin Mahir ile Güney olduğunu gördüm.

Kumsal neredeydi?

Kumsal’ın nereye gittiği hakkında ufak bir fikrim yoktu çünkü aklım şu an burada yaşananlardaydı. Ares, sert bir şekilde yere serilirken Mahir Güney’e “Onu öldürmek için bir şey bul!” diye bağırdı. Güney ise sanki çoktan bir şey bulmuş gibi hızla bahçeye koştu ve o anda Mahir bana döndü. “Sana çıkmamanı söylemiştim.”

MAHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin