İstanbul turuna karşı çıkmam, eve kapanma isteğim olduğunu düşündürtmüştü ona doğal olarak. Ama özellikle Mirza Bey'i görmeyi isterdim. Onun teklifini reddedip, aynı akşam oğlunun peşinden gitmiş olmama kızmış olabilir miydi acaba diye meraktaydım.
"Gidebiliriz," dedim omuz silkerken. "Neden istemeyeyim?"
Şaşırdığını görebilmek mümkündü. "Benden kaçmak için eve dönmek istiyorsun sanıyordum. Ailemle görüşmek isteyeceğine ihtimal vermedim."
Yanak içimi ısırdım. Amacımı direkt olarak anlamış olması garip hissettirmişti. "Mirza Bey otele kadar gelip beni davet etmişti, bugün kabul edebilirim."
"Nasıl istersen," dedi sadece.
Kaçamak bakışlarla onu ve kalan zamanlarda da akıp giden yolu izlediğim yolculuğumuz, havaalanından gelip taksiden indiğim noktada sonlandığında, üç gün önce bambaşka bir halde bulunduğum yerde bugün apayrı bir konumdaydım.
Babamı bulmak için doğru olup olmadığını bile bilmediğim adrese gelmişken, bugün yanımda aradığım adam vardı.
Kapımı açıp indiğimde o da çoktan inmişti. Demir kapıdan geçmeden önce onu bekledim. Kapıyı itip açtıktan sonra geçmem için biraz alan açtı. Bahçeye adımladığımda artık yan yanaydık.
Evin girişine yaklaşırken refleksle sürekli bakışlarım onu buluyordu. Sanki bir anda yanımdan kaybolacak, bana Türkiye'ye geldiğim günü yeniden yaşatacak gibi hissediyordum.
Zile dokunacağı sırada kapı birden açıldı. Aniden geliştiği için hafifçe irkilmeme sebep olmuştu bu.
"Hoş geldiniz! Araba sesi duyunca hemen geldim."
Karşımda otuzlu yaşlarda bir kadın vardı. Kahverengi dalgalı saçları omuzlarından aşağıya dökülüyor, bu evdeki kişilerde görmeye alıştığım ela gözleri parıldıyordu.
"Hoş bulduk Cemre, biraz sakin ol istersen abim."
Canan'la Cemre'nin deyimiyle huysuz bir adamımdır diyen Mirza Bey'in sesi aklımda yankılanırken karşımdaki kadının onun kızı olduğunu tamamen kesinleştirmiştim.
"Bu sakin halim abicim, Despina'yı ürkütmemek için biraz yavaş ilerliyorum. Halasını yanlış tanımasın diye tutuyorum kendimi."
Kadın o kadar hızlı ve heyecanlı konuşuyordu ki Türkçemin bir noktada bana yetmeyeceğini düşünmeye başlamıştım. Abisine yeterli açıklamayı yaptığından emin olunca bana döndü. "İçeri gelin, annem sizi burada beklettiğimi anlarsa peşime düşebilir."
Peşine düşse dünyanın sonu gelecek gibi abartarak konuşmasına gülümsedim. Eve adımladığımda, arkamdan kapı kapandı. "Düzgünce tanıtamadım kendimi kuzum, Cemre ben. Babanın kız kardeşiyim."
"Memnun oldum Cemre Hanım," dediğimde hakaret etmişim gibi yüzü buruştu. "Bebeğim halanım ben senin, hanımı beyi boş versene."
Ne yapacağımı bilemeyerek yardım ister gibi arkama döndüm. Elalarını dikkatle üzerime gezdiriyordu zaten. "Cemre boğma ilk dakikadan, canı nasıl isterse öyle seslensin. Şimdilik..." Son kelimesi oldukça kısıktı ama duymuştum. Dudaklarının kıpırtısını takip etmiştim daha doğrusu.
Tek konu 'hala' konusu değil gibiydi. Beni delicesine dürten, aklıma sokmaya çalıştıklarını dilimden dökmem için yalvaran tarafımın derdi derindi. Dayanamayarak dudaklarımı araladım.
"Hala diyebilirim, istiyorsa. Halammış çünkü."
"Ay, bal gibi bir kız bu abi. Sevimli sevimli konuşuyor, suratına sesine bak ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...