Işıklı Yol- Bölüm 1

17 1 2
                                    

Hayat uçsuz bucaksız bir yolsa ve siz bu yolun daha çok başındaysanız yaşamak gerçekten çok zor...

Uyandığında güneş çoktan doğmuştu. Şu sıralar o kadar çok halsiz ve mutsuz uyanıyordu ki normalde mutluluğu güneş ışığının duvarına vuruşunda bile bulup, sevinen kız sanki hava yağmurlu ve kasvetliymiş gibi bir hisle uyanmıştı. Öğlen vaktinde uyanmaktan nefret ederdi, ona sanki gün kaçıyormuş gibi gelirdi. Bir of çekti içinden, ''Yarın okul var.'' diye düşündü, ''Başlıyor mesaimiz...''

Ayaklarını sürüye sürüye tuvalete gitti, dişlerini fırçaladı. Önüne düşen kabarık ve elektriklenmiş saçlarını gelişigüzel, havlu bir tokayla topladı. Üstüne ince bir hırka geçirdikten sonra aşağıya mutfağa indi. Görünürde kimse yoktu, ''Anne'' diye seslendi. Cevap veren olmadı. Herhalde arka tarafta olmalıydılar. Çok da umurunda olmadı. Buzdolabını açtı, içinden sütünü çıkardı. Sütü mutlaka laktozsuz olmalıydı, yoksa bütün gün karın şişkinliği ile uğraşıyordu. Buzdolabını kapadıktan sonra mutfak dolabından yulafını da çıkardı. Bu aralar zayıflama konusuna takmıştı. Bir yandan da içinden, ''Acaba Betül nasıl vücut yapmıştır?'' diye düşünüyordu.

Betül okulun en güzel kızlarından biriydi ve voleybol takımının kaptanıydı. Onunla yakın bir arkadaşlık kurmak zorundaymış gibi hissediyordu çünkü o 'lise tayfası' grubunun sevgilisiydi adeta. Bu tayfada; İrem, Sercan ve Oğuzcan kardeşler, Tahir, Ece, Sevgi ve bir de Betül vardı. Gerçi Betül'e biraz da olsa Sercan'ın hatrı için katlanırlardı. Sercan ve Oğuzcan aynı babadan, farklı anneleri olan ama birbirleriyle çok iyi anlaşan kardeştiler. Sercan, Oğuzcan'dan bir yaş büyüktü ve hep Oğuzcan'a abilik yapardı - daha doğrusu Sercan herkese abilik yapardı, çok babacan bir insandı. İrem ile de bu huyu sayesinde İrem'in ve Oğuzcan'ın liseye başladığı ilk sene tanıştılar. Lisenin ilk günü İrem feldir feldir sınıfını ararken Sercan ve Oğuzcan sayesinde derse geç kalmaktan kurtulmuştu ve o günden beri hiç ayrılmadılar. İrem; 1.50 boylarında, kıvırcık ve yeşil gözlü bir kızdı. Minik bir kız olması genelde onu sevimli yapıyordu ama arada tam bir baş belası oluyordu. Geveze ve yerinde duramayan biriydi. Sercan ve Oğuzcan da genelde ağırbaşlı takılırdılar. Sercan sakinliği ve sivri zekasıyla dikkat çekerdi. Oğuzcan da sessiz, az konuşan bir çocuktu ama muhteşem bir tarzı vardı. Çok güzel giyinir ve her zaman mis gibi kokardı, yalnızca biraz 'hayta' idi. Derslerle işi olmaz, Sercan hastalanıp okula gelmese kalkıp okula gelmek bile aklına gelmezdi. Bilgisayar oyunu, 'playstaion' gibi hobileri vardı. Tahir ile Oğuzcan başta bir 'playstaion' kafede tanışıp şans eseri aynı okulda olduklarını öğrenmiştiler. Arkadaşlıkları ilerleyince de Tahir sınıfını değiştirip Oğuzcan ve İrem ile aynı sınıfa geçmişti. Sınıflarında bu üçlü tayfa ile takılırken de Ece aralarına dahil olmuştu. Ece çok tatlı bir kızdı, kumral perçemli saçları yüzüne döküldüğünde doğal bir filtre varmış gibi olurdu yüzünde. 1.70 boylarında, güzel vücutlu güzel bir kızdı Ece. Onun hobileri genelde okumak ve tıkır tıkır yazmaktı, konuşup dertleşmeyi çok severdi. 'Lise tayfa'nın bir derdi olsun hemen gelip Ece'ye anlatırlardı. Ece'den de asla sır çıkmazdı. Betül'ün tam tersi bir yapıdaydı yani.

Bir gün İrem, 12'lerin kötü çocuğu Efe'den hoşlandığını Betül'e söyleme gafletinde bulunmuştu - Efe de tam adamıydı, sürekli kavga çıkarıp zorbalık yapan bir tipti - . Her zaman takıldıkları Gönül Kafe'de otururken Efe yanlarından geçivermişti. Betül, Sevgi ve İrem de kafede 'milkshake'lerini içerken İrem'in gözü Efe'nin arkasından takılıp kalmıştı. Betül, Sevgi'yi dürterek, ''İrem yoksa Efe'den mi hoşlanıyorsun?'' demişti. İrem de ümitsiz bir bakışla, ''Evet ama önemli bir şey değil, hoşlantı işte.'' diye kestirip atmıştı. Ertesi gün Betül, voleybol maçında sayı aldıktan sonra tribüne dönüp ''İrem, Efe'den hoşlanıyor'' diye bağırmıştı.. Kimse neden ve niçin o sırada böyle bir şey söylediğini anlamamıştı. İrem kıpkırmızı kesilmiş tribündeki yerini terk ederken Efe önünü kesip ''Fıstık, hem hoşlanıp hem kaçıyorsun olmaz ki böyle'' demişti. İrem utancından yerin yedi kat dibine girmişti adeta. Oradan koşarak uzaklaşmak istiyordu ama Efe'nin dev cüssesi ona engel oluyordu. Gözlerini, Efe'nin gözlerine dikerek, ''Çekilir misin önümden?'' demişti. Sesi titriyor ve gözlerinden yaş dökülmemesi için çaba veriyordu. Efe çok uğraşmamıştı onunla ama yine de kalbi yerinden çıkacakmış gibiydi. Efe önünden çekildi, İrem gitti... O günden beri İrem, Betül'den içten içe nefret etti. Betül için şaka yapmak kolaydı tabi çünkü herkes ona komik olmasa bile gülerdi. Güzeldi, başarılıydı, popülerdi. İrem hiçbir zaman Sercan'ın onda ne bulduğunu anlamazdı. Sercan gibi efendi biri, ağırbaşlı biri bu kadar şımarık kızla nasıl yapabilir ki, diye düşünürdü hep. İrem, Sercan'ı gerçekten de abisi gibi sever, kabul ederdi. O yüzden Betül'ü de kabul etmek zorunda gibi hissederdi. Betül ve Sevgi, İrem ile aynı yaşta ama farklı sınıftaydılar. Sevgi de özünde iyi bir kızdı, çok güzeldi kızıl uzun saçları, onun aurasını herkesten farklı kılardı tıpkı İskandinav mitolojisindeki tanrıçalar gibiydi güzelliği, çok zarif biriydi konuşurken o kadar kibar konuşurdu ki hakaret etse iltifat gibi gelirdi kulağa. Bir kötü huyu vardı ki; Betül varken başka, Betül yokken başka bir kız oluverirdi. Sevgi'nin tüm hayatı tam anlamıyla voleyboldu. Bütün bir yılını voleybol antrenmanlarına göre düzenler, voleybol maçlarına göre yaşamını idame ettirirdi. Büyükşehir Belediyesi'nin yıldızlar takımındaydı. Yalnız tek bir sorun vardı, hep Betül'ün yedeği olurdu. Betül kadar yetenekliydi halbuki, hatta kimi hocalarına göre Betül'den daha da yetenekliydi. Ancak Betül'ün babasının Büyükşehir Belediyesi'ne voleybol sponsoru olması ona bir çok kapıyı açıyordu. Kaptanlık ve her zaman ilk altıda olmak gibi....

Işıklı YolWhere stories live. Discover now