Dediğim an kafama, şaplağı yedim. Furkan sinirlenmiş gibi, tek kaşını kaldırıp, sol ayağını sallamaya başladı. Ve;

"Zaten bu Aras'ın bana yaklaşımlarını hiç beğenmiyorum ama ayıp olmasın diye ses çıkarmıyorum. Birgün tersleyeceğim o olacak"

Hafif sinirle, bir anda deyiverdi. Kafamı kahvaltıdan kaldırmadan, göz ucuyla kendisine baktığımda, bana ters ters bakıyordu. Demek ki, o da farkındaymış. Konuyu değiştirme ihtiyacı duydum. Çünkü bünyem artık Kaotikleri, dramaları ve entrikaları kaldırmıyordu

"Geç kaldın işe, bence kalk" dedim.

"İyi ben gidiyorum"

Kelimeleri öyle bir bastırarak söylüyordu ki, sanki ben teklif ettim amına koyayım. Kafamı sallamakla yetindim sadece. Adamın içinde yoktu, zorla gel Aras'tan etkilen diyemezdimki. Bu tıpkı bana, gel bir kız ile sevgili ol demekle aynı şeydi.

Furkan içeri gidip, üstünü giydi ve hızlıca yanıma gelip, yanağımdan makas aldı;

"Sinirim sana değildi, yanlış anlama kanka"

Böyle söyleyince, suçluluk psikolojisi ile ağzımdaki lokmayı çiğneyemedim. Suçu olmadığı halde benim yanlış anlamamı dert ediyordu kendine. Böyle olunca kendimi kötü hissedip, ayağa kalktım ve sarıldım Furkan'a.

"İyi ki varsın, iyi ki bana abilik yapıyorsun, iyi ki bana kardeş oldun, her anlamda iyi ki.."

Elini saçlarıma attı ve yavaşça okşayıp, geri çekildi. Tebessüm edip, elini omzuma kaldırıp iki kere dostane bir şekilde vurdu.

"Haydi ben kaçar, akşam görüşürüz"

Gözleri dolunca, arkasını dönüp,, mutfaktan çıktı, gitti. Kapıyı kapattıktan sonra, bir süre daha kahvaltıma devam edip, etrafı hızlıca temizledim. Kolumdaki saatime baktım, henüz 8'di. Yani yürüyerek yarım saatte yetiştirdim.
Evde kalıp, ne yapacaktım ki, bende odama gidip, giyindim sonra annem ve babamın fotoğrafını elime alıp, ikisinin yanaklarına birer öpücük kondurup, yüreğimin acısını es geçerek, gülümsedim.

"Birgün tam anlamıyla mutlu olursam, söz ilk size söyleyeceğim. Canım annem, canım babam sizi çok seviyorum. Keşke yanımda olsaydınız"

Deyip, gözlerimin dolmasına müsade etmedim bu sefer. Fotoğrafı tekrardan asıp, odadan çıktım.

Daha 1 saate yakın bir zamanım vardı. Bende yürüyüp, denize bakarak yaradanın bizim için yarattığı güzelliklerle, günümü güzelleştirmek istedim.
Hem Yarın hafta sonuydu. Yani iki gün evde kalacaktım. Bende o sırada, araba sürmeyi öğrenirdim. Kapıya gidip, ayakkabımı giyindim. Kapıyı kilitledim ve merdivenlerden çocuk gibi seke seke indim. Nuriye teyze, Aras'ın yanında kalacaktı iki gün. Normalde her sabah muhakkak karşılaşıyorduk. Bende ellerinden öpüp, öyle işe gidiyordum.

Son merdivene yetişince, zıplayıp indim. Beni tanıyan biri, beni görse, buna bak birde otel şefliği yapıyor derdi ama ne yapayım, hiç çocuk olmadım ki, hayatımda iyi birşey olunca, içimdeki çocukluk kendini özgürlüğe vuruyordu. Bende seve seve ona gereken koşulları sağlıyordum.

Arabanın camından kendime, son kez baktım. Üstümde, siyah hafif dar kumaş bir pantolon, siyah kısa kollu salaş bir gömlek vardı.
E tabi bu kadar siyahın içinde, altına da, renkli ayakkabı giyseydim kesin palyaço gibi olurdum. Bende siyah kundura tarzı siyah bir ayakkabı giydim. İyi iyi fena durmuyordum. Zaten sosyal medyada beni paylaşanların yorumlarına baktığımda genelde hep tipimle alakalı yorumlar vardı. Bu da özgüvenimi tavan yapmıştı. Tabi haset yorumları es geçiyorum. Onlar hayata birilerini linç etmeye gelmişlerdi. Onlarında tek hünerleri buydu kıskanmak...

ReSeP-SiYoNiST | BXBWhere stories live. Discover now