4. Bölüm - Kırmızı Gülün Dikenlerindeki Kan-

6.1K 714 141
                                    

Odanın kapısı arkamdan kapandığında tuttuğum nefesimi verdim. Bu kadar gerildiğimin farkında değildim. Finley hemen arkamdaydı ama içeride konuştuğum konu hakkında tek kelime  etmedi. Odama gitmek istemiyordum. 

Biraz saray bahçesinde gezinsem sorun olur muydu?

Bunu denemeden bilemezdim.

İçimde ürkek bir ses odada kalmamın en iyisi olduğunu söylüyordu. Biliyordum ki eğer o sesi dinlemeye devam edersem saklanmaya devam edecektim. Benim özgür olmam gerekiyordu. Hastalık yıllarca elimi kolumu bağlamıştı. Başka bir şeyin bunu yapmasına izin vermeyecektim. Adımlarım yavaşça durdu ve bakışlarım muhafızımdan çok gardiyanım olan adama döndü. 

Ben daha konuşmadan "Sizin için ne yapabilirim majesteleri?" diye sordu. Onun bana hareket etmeden konuşmasına şaşırmıştım. Yine de yüzü keyifsiz görünüyordu. Tabi istenmeyen kadına karşı nasıl davranması gerekiyordu ki?

"Biraz bahçede gezmek istiyorum," dedim farklı çıkan kelimeleri duysam da garipsediğimi belli etmedim. Adamın gözleri şahin gözleri gibi keskin bir dikkate sahipti. Ruhumu okumasından korkuyordum. Ben ve özgürlüğüm arasında birçok engel vardı zaten bir de Finley'in ayak bağı olmasını istemiyordum. Yine de bana cevap verene kadar gergin bir ruh haliyle bekledim.

Muhafızın hala bana baktığını görünce "Odamda hapis olmamın haksızlık olduğunu sende biliyorsun. Benim suçlu olduğuma dair kanıtınız yok."

Finley'in kaşları çatıldı. "Odanızda bulunan zehir şüpheleri sizin üzerinize çekiyor."

Güldüm. "Eğer Prensesi zehirleseydim ve zehri senin odana saklasaydım suçlu sen mi olacaktın?"

Sorun yüzünün daha da kararmasına neden oldu. Onu kesinlikle sinir ediyordum. Sonunda pes edip nefesini verdi. "Dilediğinizi yapabilirsiniz majesteleri. Size eşlik edeceğim," derken yüzü ifadesizdi.

Benden bu kadar nefret etmesine neyin sebep olduğunu sormak istiyordum ama bu şansımı zorlamak olurdu. Bahçeye gitmek istiyorsan biraz olsun dilimi tutmam gerekiyordu. Yine de kendime engel olamadım.

"Benimle bir bahçe gezintisi harika olacak," derken gülümsememi bastırıyordum. Önünden yürüdüğüm için yüzümü görmesi imkansızdı.

Finley derin bir nefes aldı ama tek kelime etmedi. Aman ne harika biraz daha sinir olmasına neden olmuştum. Gerçi bundan pişman değildim.

Finley'in tavrı ne kadar sinir bozucu olsa da bahçede gezintiye çıkacağım için heyecanlıydım. Hava güzeldi ve bahçe o kadar harika görünüyordu ki burada gözlerimi açtığımdan beri bana güzel duygular hissettiren tek şeydi. Penceremden gördüğüm seraya gitmek için sabırsızlanıyordum.

Koridor L şeklinde kıvrılınca bende takip ettim. Bahçeyi merak ediyordum ama geçtiğim yerlerde ilgi çekici eserler vardı.

Koridorda sadece tablolar yoktu. Heykeller, goblinler, tek tük görünse de rahat koltuklar ve vazolar vardı. Koridor o kadar genişti ki on beş kişi yan yana yürüyebilirdi.

Hayranlıkla etrafa bakarken birkaç hizmetçi dışında kimseyi görmedim. Finley sakin bir ifadeyle beni takip ederken bir kere bile şikayet etmemişti. Tuhaf bir şekilde izleniyormuş gibi hissediyordum. Etrafa baktığımda ise bana bakan kimseyi görmüyordum. Paranoyaklaşıyor olabilir miydim? Hayır, bu öyle bir şey değildi. Ne kadar bakışlarını yakalayamıyor olsam bile beni izleyen insanlar vardı. 

Yine de dikkatli olmalıydım. Slyvia olay örgüsünde olduğu gibi ölmediğinde hikaye akışını yakalayabilmek için beni yine ölümle karşı karşıya getirebilirdi.

Kral'ın Karısı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin