🌾8. BÖLÜM : SESSİZ FISILTILAR🌾

125 58 5
                                    

Ben geldim, efendim !!

Uzun bir bölüm oldu. Beğenirsiniz inşallah

Genç adam sahneye doğru adımlayınca Teğmen Sağmen ve Tamer Ali, her ne kadar istemese de bir köşeye oturmuştu. İkisinin de bir avcı kadar keskin gözleri onu izliyordu. Her hareketi hayat memat meselesiydi.

Sahneye oturduğu an ikisi de derin bir nefes vermişti. Tamer Ali silahlarını aldığı için bir kez daha kendisiyle gurur duymuştu. Aksi halde savaş çıkarabilirdi ağabeyi ama Caner'in bırak savaşı nefes almaya bile takati yoktu.

Kafasına bir kurşun sıkmak nefes almaktan daha kolaydı. Ne kendisiydi derdi ne de bir başkası. Bir Kader vardı aklında, zaten onu o halde gördükten sonra da bir daha kendisine dönüp bakmamıştı. Saçlarını kesmemiş, ortadan ikiye dağınıkça ayrılmış her bir tutamı bir yanağına düşmüştü. Sakalları uzamış, gece karası gözleri kan çanağına dönmüştü. Üstünde ise bir siyah pantolon ve bir kısa kollu vardı. Üç hilal dövmesi sağ kolunun kas bölgesinde her an fırlayacakmış gibi gergin duruyordu.

Teğmen derin bir nefes alıp onun bu halini izlemeye devam etti. Darmaduman olmuştu dağ gibi adam. Utanmasa çocuk gibi ağlayacaktı ama adı gibi heybetle duruyordu. Yıkılırsa kalkamayacağını o da biliyordu. En yorucusu ve kanatanı da bu değil miydi? Bırakmak istediğinde ya da kırılıp köşene çekilmek istediğinde ayağa kalkıp kalkamayacağını bilememek bu yüzden de hep dik durmaya çabalamak...

Yıkılmaktan korkmak, güçsüz kalmaktan korkmak, üç günün ikisini minnetsiz yaşadım diyebilmek, omuzlarımıza cürmünden fazla yük bindirmek, başını dik alnını serin görebilmek için ne çok şeyler çekiyorduk böyle?

Oysa erkekleri bitiren de bu değil miydi? Peki ya kadınları? İlişkilerimizin katili değil miydi bu iletişimsizlik? Her zaman incinen tarafın daha güçlü durması ve hergün bile bile ölmeye yatması ama bir türlü uyanmak istemeyişi daha ne kadar gelecek nesillere bırakılacaktı?

Yitip gitseydi ya bir sonraki nesilde? Derin bir sabır çekti dışarıya nefesini verirken Teğmen. Üzerindeki gömlek onu hiç bu kadar sıkmamıştı. Tamer Ali'ye göz ucuyla bakınca onun da yüreğinde taşıyıp da ses etmediği bir derdi vardı.

Bir aydır, Kader vuruldu vurulalı tam bir ay olmuştu ve hepsi Caner ile beraber bu acıyı iliklerine kadar çekiyordu. O da buna yordu sessizliğini. Her gün buraya bir saatliğine geliyorlar ve sessizce durup gidiyorlardı. Ne ışıklar açılıyordu ne de bir müzik çalıyordu sahnede.

Tamer Ali başka zaman olsa herkesi kalaylardı ama şimdi içinden o bile gelmiyordu. Gözleri etrafı izliyor sessizce önüne dönüyor her dakika başı bunu yapıyordu. Teğmen daha fazla oturamadı ve kalkıp enstrüman dolabından bir klarnet alıp sahneye, onun yanı başına koydu. Caner Murat başta bakmasa da acıyla sesi çıkabilecek bir varlığın duyumuyla gözlerini derhal ona çevirdi.

Teğmen ona bakarken gözlerinde iki iri damlanın avuç içlerine düştüğünü gördü. Gök kırılıp başına düşse Teğmen bundan daha fazla yaralanmayacağını hissetmişti.

Caner usulca neyi eline aldı. Dudakları neye değmeden önce derin ve ağrılı bir nefes aldı. Elleri neyi daha çok sıktı ve dudaklarını kocaman bir of çekercesine ucuna dayadı.

Ondan sonra ise neyle beraber yok olmak, içli içli ve dibine kadar usulca yanmak, sessizleşmek... Uzun parmakları usulca neyin deliklerini kapatıp açarken kendini rahatlatmak ister gibi, ne çalacağını bilemez bir halde bir ezgi arıyordu.

🌾BOZ-KIR'IN DİRİLİŞİ🌾Where stories live. Discover now