1. Bölüm: Bu beni son görüşünüz

304 32 99
                                    

"Kızım kalk artık. Baban kızar şimdi" dedi annem. Uykumun ve rüyalarımın en güzel yerinde bu şekilde uyandırılmak istemezdim. Üniversitem daha yeni bitmişti ve ben artık sabahları erken kalkmak istemiyordum. Kalkmayacağımı belirtmek için üstümdeki örtüyü kafama doğru çektim. Babamın beni kaldırma nedenini zaten biliyordum. Bunu Kaya ile barışmam için yapıyordu. Sanırım uyku sersemiyle size kendimden bahsetmeyi unuttum. Lütfen geri zekalılığıma verin. Ben Derin 24 yaşındayım. Zaman zaman heyecanlanınca ya da üzülünce bayılabiliyorum. Bunun nedenini hiç kimse bilmiyor. Hasta falan da değilim. Başıma bir sıkıntı çıkarmadıkça dert etmiyordum. Hazır kendimi tanıtmışken Kaya şerefsizini de tanıtayım. Kaya benim 4 ay önce ayrıldığım eski sevgilim. Zaten ben onu sevdiğim için sevgili olmamıştık. Babam okumama izin vermediğinde Kaya sayesinde okumuştum. Çünkü Kaya babamın zengin ortaklarından birinin oğluydu. Ama beni sürekli azarlıyor, kırıyordu. En sonunda da aldatmıştı ve bu da bardağı taşıran son damla olmuştu.

"Kalkmadın mı sen daha?" dedi babam olduğu yerden bağırarak. Sinirle kafamdaki örtüyü aşağı indirdim ve yataktan kalkıp banyoya gittim. Kaya'yı bir daha görmek istemiyordum. Ama bugün onunla buluşmam gerekiyordu. Dün beni arayıp çok önemli bir konu hakkında konuşmamız gerektiğini söylemişti. Uzun bir süre aynadaki yansımama baktım. Ben bunları hak edecek ne yapmıştım? Elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı masasına oturdum.

"Bugün gidip Kaya ile barışacaksın!"

"Böyle bir şey asla olmayacak baba. Sen daha anlamıyor musun? Cehennem ateşinde yansın inşallah. Benden hala nasıl böyle bir şey isteyebiliyorsun?" dedim sinirle. Fazla sinirlendiğim için çatalı tutan elim titremeye başlamıştı.

"Ben affet diyorsam affedeceksin. Demek ki ona yeterli gelmiyorsun. Onu affetmeden bu eve gelme!" dedi sinirle. Tabii eğer Kaya'yı affetmezsem babam da en zengin ortağını kaybederdi.

"İyi. Eğer onu affetmeden bu eve dönmemi istemiyorsan yüzüme iyi bak. Çünkü bu beni son görüşün!" dedim ve elimdeki çatalı masaya fırlatıp telefonumu kaptığım gibi dışarı çıktım. Oraya dönmeye hiç niyetim yoktu. En iyisi Asya'nın yanına gitmekti. Bütün arkadaşlarım polisti. Asya, Ali, Fiko... Ama bu beni kötü etkilemiyordu. Böyle arkadaşlarım olduğu için mutluydum. Üstüme ceket bile almamıştım ve Mickey Mouse'lu pijamalarımla etrafa tam defile havası saçıyordum. Kafamı öne eğerek yürüdüğüm için önümdeki insanları görmemiştim ve bodoslama çarpmıştım.

"Özür dilerim. Affedersiniz" dedim ve yürümeye devam ettim. Sonra bileğimde bir el hissetmemle arkamı döndüm.

"Nereye böyle sabahın köründe? Eşlik edelim sana" dedi bileğimi tutan ve saçlarından dolayı gözlerini bile göremediğim çocuk.

"Bileğimi bırakıyor musun yoksa sadece elinin değil tüm vücudunun kaybolmasını mı istersin?" dedim sinirle. Zaten sinirliydim ve bana da sinirimi çıkarabileceğim bir şerefsiz lazımdı.

"3 erkek 1 kız mı be güzellik?" dedi hemen yanı başımda duran ve ellerinin ve yüzünün metallerle kaplı olduğunu yeni fark ettiğim çocuk.

"Yanlış cevap kardeşim. 3 namussuz 1 namuslu" dedim ve dizimi beni tutan çocuğun diyaframına geçirdim. O yere yığılırken diğeri dayak yemeye geldi ve yumruğunu yüzüme doğru salladı. Fakat bileğini tutup geriye doğru büktüğümde acıyla inledi. Yaşadığı acıyla kafasını öne eğdiğine dizimi suratının ortasına geçirdim ve adamı yere attım. Sonra yanıma gelmeye cesaret bile edemeyen diğer çocuğa döndüm.

"En kısa sürede veterinere götürmelisin" dedim ve yürümeye devam ettim. Bu bana iyi gelmişti. Biraz daha yürüyüp karakolun önüne geldim ve içeri girdim. Kapıda Ali ile karşılaştım.

Yakışıklı YalancıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora