Ömer'de o sırada çıtçıtlı ayakkabısını indiriyordu. Ayakkabılarını indirdikten sonra düzenli bir hale getirip ayakkabılığa koydu.

Ardından tam içeri koşacak iken elimi gocuğuna atarak durdurdum

"Bereni al başından. Sonra da eldivenleri çıkar oğlum haydi"

Lafımı ikiletmeden dediğimi yaparak eldivenlerini ve şapkasını bana uzattı. Çok akıllı bir çocuktu. Küçükken de bizi hiç yormamıştı...

Bende dizlerim üzerine çökerek üzerindeki yeşil, siyah desenlerin olduğu kamuflaj gocuğunun fermuarını aşağı indirdim. Ardından üzerinden sıyırarak poposuna yavaşça vurup "Haydi koş git şöminenin yanına"

O şöminenin yanına giderken, bende mutfağa geçtim. Annem sıcak çorba yapmış kaselere koyuyordu. İçeri girdiğimi farkedince kısılı gözleriyle gülüp "Ömer nasıl da mutlu oldu değil mi oğlum"

Arkadan anneme sarılıp yanağına uzun ve kokulu bir öpücük kondurdum. Yaşım 36 olmak üzereydi ama ona hep muhtaçtım.

Tebessüm ederek "Vallaha öyle oldu ana. Ne çorbası yaptın?"

"Domatesli tavuk çorbası yapayım dedim oğlum. İçimiz ısınsın bu sogukta"

Tekrar yanağını öptüğüm gibi "Çok iyi yapmışsın. Hatice nerede? uyuyor mu hala?"

Sakince başını sallayıp daha da cevap vermedi. "Tamam ana ben gidip bakayım bi"

Mutfaktan çıkar çıkmaz büyük salona geçtiğimde Ömer telefonumdan biriyle konuşuyordu.

Göz kırparak "Kimle konuşuyorsun oğlum?" diye soru sorduğumda

Telefonun hoparlörüne elini koydu. Sanki ajanmış gibi sessizce "Halamla konuşuyorum baba" dedi.

Bu çocuğu birgün tatlı niyetine yiyecektim ama ne zaman Allah bilirdi. Hem akılı hemde çok eğlenceliydi. Neşe kaynağımızdı. Hergün ayrı bir fıkra ya uydurur, yada yanıma gelip masal anlatmamı isterdi. Onun sayesinde merkeze gittiğimde 5, 6 tane masal kitaabı alıp hepsini ezmerlemiştim. Çünkü bir masalı iki kez anlattığımda fırıldak gibi bu masalı anlatmıştın diye huysuzlanıyordu. Yada aynı hikayeye değişiklikler ekleyerek anlatıyordum.

"Aynen hala, babaannem mutfakta yemek yapıyor. Babam da kardeşimin yanına geldi şimdi"

Ömer halasıyla konuşurken, bende şöminenin hemen yan tarafında duran beşikteki kızıma baktım. Bir buçuk yaşındaydı henüz.

Beni gördüğü an, ağzındaki emziği çıkarıp "dada" deyiverdi.

Elini bana uzattığı vakit, elini tutup öptüm art arda. Yanağımı avuçlarına yasladım.

"Meleğim benim. Canım kızım" ben konuşurken, o da onu kucaklayayım diye ayağını beşiğe vuruyordu.

Koltuk altlarından tuttuğum gibi kollarım arasına alarak pencereye doğru yürüdüm. Yağan karı izlesindi biraz.

Kulağıma Ömer'in sesi tekrar geldi "Tamam hala, görüşürüz. Öptüm" dedikten sonra telefonu kapattı.

Telefonu koltuğa usulca bıraktıktan sonra tek nefeste yanıma bitip "Baba, halam selam söyledi sana" sonra da kardeşinin ayağını öperek "Aaa, kardeşim uyanmış. Canım Hatice'm benim"

Evet Hatice doğum yaptıktan bir hafta sonra hakkın rahmetine kavuşmuştu. Doğumuna bir ay kala gece yarısı bir anda sancıları artmaya başladı.

Köyde doktor olmayınca merkezdeki hastaneye götürmek zorunda kaldım. O esnada da kanaması ve yavaştan gebeliğinden dolayı rahmi yırtılarak su gelmeye başlayarak Hatice'yi zehirlenmesine neden olmuştu.

Gözünü zar zor açtığı esnada eğer bana birşey olursa kızımın adını Hatice koy demişti. Sonra arada. Birkaç gün geçmeden vefat haberini doktorlar bize söyledi.

O gittikten sonra, Hatice ile son yıllarda aramız tıpkı ilk evlendiğimiz aylar gibi olmuştu.

Bana bir kusurda bulunmamış, ben onun kalbini bir kez bile olsun kırmamıştım. İkinci çocuğu da bizzat ben istemiştim. O da seve seve bana ikinci bir çocuğu vermişti ama kızımıza doyamadan hak yoluna gitmişti.

Ömer gömleğimi çekiştirince, düşüncelerimden sıyrılıp başımı aşağıya indirdim.

"Baba, kardeşimi yere bırak" diye söylenince kızımı yavaşça yere bıraktım. O da abisine sürekli şımarıklıklar yapıyordu.

Artık emeklemeyi bıraktığı için düşe kalka yürümeye çalışıyordu

Eski evimizi de satılığa koyup yeni ve daha büyük bir eve çıkmıştık. Hatice vefat etmeden önce bu eve yerleşmiştik. Herkesten uzak.

O gittikten sonra tek gayem işlerim ve oğlum olmuştu o aralar. Ektiğim ekinler ise baya hasat verip maddi açıdan çok çok iyi konuma getirmişti beni.

Merkezde birkaç depo almış, onları kiraya veriyordum. Topraklarımı büyütmüştüm. Ekin ekmesem bile kendime yeter bir ekonomiye sahip olmuştum. Mesela artık elimi toprağa dahi atmıyordum. Onun yerine tamamen ırgatları yövmiye karşılığında çalıştırıyordum.

Hatta köylü eskisinden daha ılımlıydı bana ve anneme karşı. Eskiden bana yüz vermeyenler, benden kaç kere borç dahi istemişti. Vermemezlik yapmadım. Aksine onları bu şekil kendime bağlı hale getiriyor, köydeki otoriterimi sağlamlaştırıyordum.

Odanın içi hafiften soğuyunca, başımı iki yana sallayıp arkamı döndüm. Üst kattan inen evin çalışanı indiğimde ellerim cebimde onun aşağı inmesini bekledim

Anneme yardımcı olması için bir çalışan tutmuştum. "Safiye, işin bittiyse eğer, çıkabilirsin"

"Peki İlhami bey, teşekkür ederim. Ama önce Hatice'nin altını temizleyelim öyle giderim"

Minnetle başımı salladım ve koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak elime kumanda aldım ve spor kanallarının birinde durdum

*****

Bu bölüm burada kesilsin.

Bu bölümde genel olarak beş yıl içinde İlhami'nin hayatında neler olduğunu yazmak istedim sadece...

Diğer bölümde görüşürüüüzzzzz 💥

YASAKLI GÜNAHLAR    Where stories live. Discover now