"Evet. Eve gidip biraz uyuyacağım."
"Beni niye aradın bu yorgunlukla, hayırdır?"
"Sen beni iyice tanımışsın ya." ardından devam etti. "Güzel bir haberim var. Aramaya hiç fırsatım olmadığından tabi... Ancak arayabiliyorum."
"Dinliyorum."
"Dicle... komadan çıkmış."
Yağız sevinçle sesini yükselterek "Çok iyi!" dedi. "Şimdi durumu nasıl?"
"Çok bitkin ama yine de gözünü açıyor, bizimle konuşuyor. Bilinci çok yerinde değil, olan bitenin pek farkında değil yani. Bizi duyuyor, bir iki kelimelik cevaplar veriyor ama kendisinin durumu hakkında hiçbir şey demedi. Muhtemelen bugün kendini biraz daha toparlar, kendisinin farkına varır. Dinlendikten sonra yanına gelirim senin, detaylı anlatırım."
"Tamam, haberleşiriz."
Veda sözcükleriyle aramayı sonlandırdılar. Çok geçmeden de Fırat evine varmıştı. Kapıyı açıp çıkardığı ayakkabılarını kapının arkasına direkt attı. Paltosunu da bırakıp odasına gitti. Sadece pantolonunu çıkarıp yerine pijama altı giydi ve yatağa uzandı.
Dün akşamdan itibaren yaşadıklarını gözünün önüne getirdi. Dicle gözünü açmıştı, onun gözlerinin içine bakmıştı, elini tutup onunla konuşmuştu. "Keşke sana aşık olduğumu daha önceden söyleyebilseydim." diye mırıldandı. Devamını da getirmek istiyordu ancak vücudu şu an bunu yapamayacak kadar yorgundu. Bu yorgunluğuna direnmeyip gözlerini kapadı.
*
Gözlerini araladığında ilk olarak kolundaki saate baktı. Saat ikiye geliyordu. "Beş saat uyumuşum." dedi kendi kendine. Ardından "Yeterli." deyip doğruldu.
Şarjdaki telefonunun kablosunu çıkarıp eline aldı ve Yağız'ı aradı.
"Ne yapıyorsun?"
"PS oynuyordum. Aras'ı annesine bıraktım, benim bünye de tazelenme moduna geçti."
"Aa bir de annenle baban gelecekti senin. Ben kendi yoğunluğumdan seni unutuyorum ya kusura bakma. İnan, Dicle'ye bile doğru dürüst bakamadım."
"Yok, estağfurullah; biliyorum seni. Annemle babam da yarın gelecekler. Sen dinlendin mi?"
"Hıhı. Duş alayım, gelirim yanına."
"Tamamdır, bekliyorum."
*
Fırat, Yağız'ın evine gittiğinde anahtarı olmasına rağmen kapıyı çaldı. Anahtarla da uğraşmak istememişti işin aslında. Yağız da birkaç saniye sonrasında kapıyı açtı.
"Hoş geldin. Salona geç, ben de kahveleri getireyim." Fırat gülümsemekle yetinip salona geçti. Yağız hazırda bekleyen filtre kahveyi en büyük bardaklara koydu. Bir tabağa da karışık kuruyemiş doldurduktan sonra hepsini tepsiyle birlikte salona götürdü.
Fırat kahveden bir yudum aldığında Yağız heyecanlı bir şekilde "Dicle'yi anlat hadi! Nasıl oldu?" demesiyle Fırat da anlatmaya başladı.
Bütün yaşananları anlatmıştı. "Bir de babama evlendiğimi söyleme meselesi var işte." dedi. "Dicle'den önce kendimi halledeyim diyordum da buna karar vermez Dicle'nin uyanması da ani oldu."
"Baban öyle büyük tepki verir mi? Tamer Amca hiç öyle bir insana benzemiyor da."
"Tabii hayatım boyunca bana bir kere el kaldırmayan adam bu yaşımdan sonra beni dövecek değil, onu beklemiyorum. Ama sonuçta ondan gizli iş çevirdim; kızacak, sesini yükseltecek, belki bir süre benimle konuşmayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbime Bıraktığın Tohum
Romance"Dicle ben, senin hastalarından olan Dicle Esendemir. Bunu da senin için yazıyorum Fırat. Muhtemelen defterin nereden geldiğini merak ediyorsundur. Bu yazıyla birlikte bunları öğreneceksin." Okuduğu ilk paragraf ile şaşkınca başını kaldırıp etrafına...
yirmi üç
En başından başla