15- Rɪᴛᴜᴀʟ

En başından başla
                                    

"Ne de olsa Şeytanın tek eşi ben değildim." Herkes bana eşlerinin öldüğünü söylese de içimde ki canavarın acımasızca sözleri sebebiyle buna inanmıştım. Hediyesi ise bana kanıtı olmuştu...

"Sence neden bizimle iletişim kurduğunu zannediyorsun? Sözde eşinin iyi olduğunu kontrol edebilmek için. Hah? Seninle oynuyor Jeon. Seni küçük görüyor... Sen fare olamayacak kadar akıllısın. Sen söyle... Şu an ne yapıyor? Ben söyleyeyim. Şuan Persephone'yi ve diğer ruh eşlerini bulmaya çalışıyor. Hatta birkaçını buldu bile. Bu da sana hediyem olsun!"

Gördüğüm görüntüler sebebiyle tan vaktinde uyanarak, kan ter içerisinde soluk soluğa kalmıştım. Kalbimde ki acı eşliğinde o günü nasıl atlattığım hakkında bir fikrim yoktu. Canavar beni ona güvenmem için güzel sözler söylerken ne oldu da Şeytana bu kadar kinlendi bilemiyordum.

Asıl soru şuydu. Ben şeytana nasıl güvenmiştim ya da güvenebilmiştim? Canavar bir kez daha gözümü açtığında şeytana olan güven kırıntılarımı da alıp götürmüştü. Annemin öğrettiği "Güven" konulu konuşmayı bana hatırlatmayı başarmıştı.

Şimdi ise geldiğimiz büyük villanın içerisinde kendimiz hazırladığımız büyük çalışma alanındaydık. Sekiz kişilik olan bir masanın etrafında ayakta dikilerek önümüzde ki kağıtlara bakıyorduk.

"Bu işi yarın halletmeliyiz. Beklemek fazla sıkıcı." Yoongi'nin konuşmasıyla onu onaylayarak mırıldandım. "Yoongi haklı. Daha fazla beklemenin bir lüzumu yok. Her geçen saniye bizim için bir dezavantaj." dedim. Herkes beni onayladı. Jimin konuşmaya başladı, "Biliyorsunuz ki, aşağı dünyalıların barına gideceğiz. Bundan dolayı tetikte olmalıyız. Ulu Büyücü de o partide olacağını hepimiz biliyoruz." dedi.

Herkese baktığımda pür dikkat Jimin'i dinlediklerini fark ettim. "Ulu Büyücünün eski sevgilisine özel olarak yaptığı kolyeyi teklif edersek onu kendimize çekmemiz fazlasıyla kolay olacaktır. Şimdi, yarın ki parti için dinlenme vakti. Ondan sonra giyeceklerimizi seçeriz." dedi ve ellerini çırparak dikkatimizi dağıttı. Yarın yoğun ve zor bir gün bizi bekliyordu.

☽︎

Gece suları. New York...|

"Efendim, şimdi ne yapmalıyız?" Bogum korkarak Sanghyeon'a baktı. Fazlasıyla sinirliydi. Jungkook'un New York'a gelmesi onun açısından iyi değildi. Yıllardır hayâlini kurduğu plan tıkır tıkır işlerken bir anda gelmesi sinirlerini zıplatmaya yetmişti.

"Ne yap ne et Jungkook'tan derhâl kurtul. Hem de hemen!" gürlemesiyle konağı ayağa kaldırmıştı. Bütün çember üyeleri dikleştiğinde Bogum tırsak hâlinden çıkarak ciddi ifadesine büründü. "Sanghyeon, bunu yapamayız. Şeytan hepimizi öldürür!" bütün gerçeği tokat gibi çarpmıştı Bogum. Sanghyeon ise histerik bir şekilde güldü. "Sana onu öldür demedim kurtul dedim." her bir kelimeyi vurgulayarak söylemesi Bogum'u ne kadar irkilse de dudağının tek kenarı kıvrılarak saniyeler içerisinde büyük bir kahkaha atmasına sebep oldu.

"Uzun zamandır bunu bekliyordum. Merak etme ondan güzel kurtulacağımdan hiç şüphen olmasın, Lee." muzip bir şekilde sırıtarak Sanghyeon'a bir öpücük attı. Çember üyelerine döndü. "Jeon Jungkook'u bulun ve buraya getirin," dedi. Sanghyeon ise sağ koluna bakarak gurur duymuştu. Sol kolu ona ihanet etmeseydi her şey daha iyi olabilirdi diye düşünmekten başka bir şey yapamadı. "Hatta bir oyun oynayalım. İlk kim Jeon'u bulup getirirse o kişiye sürpriz bir hediyem olacak." Bogum'un bu kıyağı sebebiyle bütün Çember üyeleri şimdiden konaktan çıkıp Junkook'u bulmaya koyuldu. Bogum ise bu duruma gülerek kimsenin duyamayacağı şekilde mırıldandı.

"Taehyung'u elde ettiğim de ayaklarımıza kapanacağın günü iple çekiyorum. Jeon Jungkook... Seni öldürmek benim için bir şeref olacak." sinsice sırıtarak Sanghyeon'u umursamadan odasına doğru ilerlemeye başladı. Sürüsü ile bir toplantısı vardı.

Devil's Blood - TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin