"birincisi sen benim nereye gideceğimi nerden biliyorsun? İkincisi aynı yere gitsek bile beraber gitmek isteyeceğimi sana kim söyledi? Ve son olarak ben sana kaç kere dedim bana 'bebeğim' deme diye?" şuan sırıtan suratını dağıtmamak için kendimle savaşıyorum ama o ciddiye almıyor beni ve bu beni iyice zıvanadan çıkartıyor. Bu dediklerimi yapmama sebebim ise beni nazik, çıt kırıldım ve şımarık bir kadın olarak tanımaları.

Kendisi kameraman, tanınan bir kaç ünlü ile iş yaptığım için tanıştım. Tanıştığımız günden beri açık açık flörtleşmeye çalıyor. Ben de ilk günden beri kibarca reddediyorum. Bu kibarlık ona yüz verdi o yüzden hala devam ediyor ama etrafında gördüğü güzel kadınları da es geçmiyor eksiksiz hepsine yürüyor. Bu özgüvenin kaynağı ise vitamin tozlarıyla yaptığı kaslar. Kendisi ve diğer kadınlar kas görmedikleri için bir bok zannediyorlar. Neyse ki kas görmüş kadınım.

"Ececiğim tamam anlatacağım ama önce daha sakin bir yere mi gitsek çünkü yolun ortasındayız."

Elbette ki farkındaydım ne kadar öfkeli de olsam heyecanlı da olsam hangi duygu durumu içinde olursam olayım duyularım hep açıktır etrafı her zaman kontrol ederim. Yolun sağ tarafında da olsak işlek otoban yolu üzerinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Arabalar da bizi görünce yavaşlıyor sıkıntıyı anlamak için. Daha fazla göze batmadan gitsek iyi olurdu. Her ne kadar istemesem de kabul ettim.

"Tamam ileride bir yer var takip et beni." takip et kısmını sert bir şekilde söylemiştim. Ama ne kadar ciddiye aldı bilemiyorum. Onaylanmasını beklemeden arkamı dönüp arabama adımladım.
"Bir kadının her hali mi seksi olur? Yine düştük ateşine." kendi kendine mırıldandığını sandığı şeyleri duymuştum ama duymamış gibi yaptım. Arabama binince zaten yaklaştığımız ve niyetimde de durup karnımı doyurmak istediğim bir yer vardı oraya hızla ilerledim.

Yerime oturmuş Özgür beyin teşrif etmesini bekliyordum. Bilerek oyalanıp vereceği cevapları düşündüğüne eminim. İçeriye girince onunla oturacağım için utanmıştım. Neden mi? Çünkü arabadayken üzerinde olan ceketi çıkarıp eline almış dapdar olan tişörtünde sanki belli etmiyormuş gibi de ceketi sıkarak kasını şişirmiş; bacaklarını saran bir kot kasıla kasıla bana doğru geliyordu.

Karşıma oturunca lafı uzatmadan "sorularımın cevabını alayım şimdi." sırıtacak gibi olunca konuşmaya başlamadan "cıvımadan!" diye uyarımı yaptım.

"Tamam sen nasıl istersen." telefonuna gelen aramayı sessize alıp devam etti. "Tuana'ya söylerken yanınızdaydım. Şehir dışına çıkacağım deyince Ankara da ki açılışa sende davetliydin oraya gideceğini tahmin ettim. Emin olmak için de arkandan geleyim dedim . Yani orta da takip etme gibi bir durum yok." Tuana ile konuşurken o çekimdeydi işini yapmak yerine bizi dinlemiş ve ben bunu fark etmedim takdir ettim doğrusu.

"Sen o sırada çekimde değil miydin?" tek kaşımda usulca kalkmıştı soru ile birlikte. Azıcık kıvrandırmaktan zarar gelmezdi. "Peki çekim yaparken başka işlerle uğraştığını Seçil hanım duysa ne der?" Seçil, reklam ajansının çekimlerden sorumlu yöneticisi. Fazlasıyla disiplinli ve mükemmeliyetçi bir lider o yüzden bütün çalışanlar ondan çekinir bunlardan biride Özgür.

"Yok öyle bir şey Ece işimi yapıyordum tabi ki ama sizde dibimdeydiniz.."
"Atma Özgür çekim yapılan alanın dışındaydık en az 50 metre vardı aramızda."
"Ama ben sizin yanınıza geliyordum masadan kameranın parçalarını almaya."
"Off Özgür, tamam!" ayağa kalkıp gözlerinin içine baktım anlaması içinde bastıra bastıra konuşmaya devam ettim "Ankara'ya gittiğim yok. Dinlemeye çalışmışsın ama eksik dinlemişsin. Taşınıyorum İstanbul'dan sende boşuna takip etme beni." söylediğim şeyleri beklemiyordu. Hem şaşırmış hem de üzülmüştü ama eminin uzun sürmez üzüntüsü. "Nereye?" sorusunu duymazdan geldim ve "İyi yolculuklar sana." deyip arkamı döndüm.

GÖKKURT GİZ'İHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin