5.8-Bilinmeyen Kral'a Mektup-

1K 88 61
                                    

Ormandaki Avcı'nın elli sekizinci bölümüne hoşgeldiniz umarım beğenirsiniz bol bol yorumlarınızı bekliyorum şimdiden iyi okumalar dilerim 💫

Haftalar Sonra

"Bu yüzden bu kadar kısalar." dedi Violet elindeki çiçeği göstererek.

Artık hayatım birer döngü haline gelmişti. Sabah kalkıyor, Salver ile biraz vakit geçiriyor, ardından ise herkes kendi işine koyuluyordu. Violet sayesinde kendimi korumayı epey öğrenmiştim. Beni kusursuz bir şekilde eğittiği için çok zorlanmamıştım.

Violet ile daha çok vakit geçiriyordum. Artık aramız anne-kız gibi olmaya başlamıştı. Sarayda ondan başka kimseyle pek konuşmuyordum.

Albert genellikle işleriyle meşgul olduğu için onu pek görmüyordum. Della ise sürekli sevgilileri ile buluşuyordu.

Sarayda sessizlik hakimdi. Son birkaç haftadır gayet sakin ve yolundaydı herşey. Artık hayatımı bu sarayda yaşayacağım için buraya alışmıştım.

Öte yandan bu aralar etrafımda olan tek sorun kendimi fazla yorgun hissetmemdi. Sürekli mide bulantım vardı ve günün çoğunu uyuyarak geçiriyordum. Bu yüzden birkaç gündür Violet ile antrenman yapmıyorduk. Yorgun olduğumu farkeden Salver biraz ara vermemi söylemişti. Defalarca gerek olmadığını söylesem de kabul etmemişti. Klasik Salver'dı ve yine beni düşünüyordu.

"Çiçekleri hala seviyor musun?" diye sordu Violet. Bu soru ile kısa süreliğine durakladım. Seviyor muydum?

Aylar öncesinde bağırarak seviyorum derdim ama şuan diyemezdim. Sevmiyordum. Nefret ediyor muydum bilmiyordum ama sevmediğim kesindi.

"Sanırım hayır." diye başladım. "Çiçekler yüzünden çok şey yaşadım. Ama onlar sayesinde Salver ile de tanıştım. Bu yüzden seviyor muyum sevmiyor muyum bilmiyorum." Başını anladım dercesine sallarken gülümsedim. "Sen sever misin?"

"Menekşe hariç bütün hepsini seviyorum."

"Neden menekşe?" diye sordum merakla. Ancak bunu sormama pişman olmuştum. Gözleri dolmuştu. Yutkundum ve elimi destek vermek istercesine omzuna koydum. "Sormadım say." Bir süre yüzüme baktı ve dudaklarını araladı. Söyleyeceklerinde kararsızdı.

"Andrew bana hep menekşe alırdı. Bazen menekşe koktuğumu da söylerdi. Bazen deniz kokardım. Bana deniz kokan menekşe de derdi." Hafifçe gülümsedi. "Önceden menekşe dışında bütün çiçeklerden nefret ediyordum. Ama herşeyden sonra menekşelerden nefret ettim ve diğer çiçekleri sevdim. Çünkü onların bir suçu yoktu."

"Peki menekşelerin suçu ne?"

"Bana Andrew'i hatırlatmaları."

Derin nefes alıp yürümeye başladık. Aramızda derin bir sessizlik olmuştu. Etrafa bakarken gözlerim ağacın kalın bir dalında duran vücuda takıldı. Daha dikkatli bakınca bunun Andrew olduğunu farkettim. Tam nereye baktığını görmüyordum ama bizim tarafa dönüktü.

"Andrew'i ilk gördüğünde ne hissettin?" diye sordum. Gülümsedi. Gülümserken kara gözleri kısılmıştı. Birkez daha onun ne kadar güzel bir kadın olduğunu farkettim. Çok güzeldi. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın olabilirdi. Yaşı vardı epey ama yine de çok genç ve çok güzeldi.

Ormandaki Avcı 1: Vampir'in Aşkı (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now