"Biliyorum, Tommy."

Kafamı çevirdiğimde bize yavru kedi görmüş gibi bakan Pansy ile karşılaştım.

"Tanrım, çok tatlısınız! İkinizin abi-kardeş ilişkisine bayılıyorum."

Gülümsedim ve kolundan çekerek onu da sarılma merasimimize dahil ettim.

"Evet, daha fazla buna katlanamayacağım."

Tatlı sarılma seansımızı bozan Tom'a delici bakışlar atarak salonun kapısına yöneldim. 

"Layla,"

Arkamdan duyduğum erkek sesine hiç kulak vermeden bizimkilere doğru yürüdüğümde omzumda hissettiğim kol ile gülümsememe engel olamadım.

"Naz yapmasana, kızım!"

"Seni de mi böyle görecektik bebeğim?"

Arkadan gelen Pansy sözünü bitirir bitirmez kahkaha atarak masaya oturduğunda Tom burun direğini sıktı.

"Siz iki kadın adamı delirtirsiniz!"

"Bizde seni seviyoruz, Tommy."

Masayı görene kadar ne kadar aç olduğumu fark etmemiştim. Hızla abimin yanına oturup tabağıma bir şeyler koymaya başladığımda Tom da somurtarak yanıma oturdu.

"Sana da günaydın, fıstık."

Harry'nin sesi ile kafamı kaldırıp ağzımdaki yemek sebebiyle şişmiş yanaklarımla onlara baktım. Bir süre sessizlikten sonra bütün kahkahalar havada uçuşunca birkaç kişi ne olduğunu anlamak istercesine bize döndü.

"Gülün siz, gülün!"

Yüzümdeki sinire rağmen kimsenin yüzündeki gülümseme solmayınca göz devirerek sinirle yemeğime devam ettim.

"Sabah Dambledore bizi çağırdı,"

"Ne? Kimi?"

"Ben ve Adrian'ı. Mattheo hakkında konuşmak istiyormuş bu yüzden öğleden sonra odasına gelmemizi istedi, hepimizin."

İşte şimdi bütün iştahım kaçmıştı, çatalı tabağa bırakarak Blaise'e baktım.

"Hepimiz gelmek zorunda mıyız?"

Blaise istemeye istemeye kafasını salladı.

"Böyle söyledi."

"Sikerim! Birincisi Mattheo'dan ona ne? Onu da geçtim bizim ilişkimizden ona ne? Yaşlı bunak!"

Pansy sinirle kolunu göğsünde bağladı, anlaşılan onun da iştahı kesilmişti.

"Şşt, her yerde kulağı var onun, bu dediğini duymasın."

"Adrian, sus bebeğim."

"Ama,"

"Adri sinirli işte, salsana."

Adrian göz devirip yemeğine devam etti. Tanrım, bu çocuk hiçbir şeyden etkilenmez miydi?

Yemekleri yerken çocuklara odamda bulduğum kutuyu anlatmıştım ve onlarda görmek istediklerini söyleyince yemekler bittikten sonra kutuyu bahçede sessiz bir köşede açmaya karar verdik. Hızla yemeklerimizi bitirip bahçeye çıktık, ve orada kiminle karşılaştık dersiniz? Göz göze geldiğim çocuktan gözlerimi çekmeye çalıştım, ta ki bana seslenene kadar.

"Layla!"

Yanında o kız yoktu, gözlerinde uzun zamandır olan nefret de yoktu. Diğerlerinin duymadığına dair dua ederek onları takip edecektim ki hepsinin benim suratıma baktığını gördüm, gerçekten sabrım sınanıyor.

"Ne bana bakıyorsunuz? Ben mi herkesin ortasında onun ismini bağırdım?"

Yokluğundan beri ona ismiyle hitap etmek bile istemiyordum, ne kadar görmezsen o kadar unutursun kızım.

Mattheo daha fazla bekleyememiş olacak ki hızla yanımıza geldi ve benim dışımda hiçbir yere bakmıyordu. Tom'un sinirden gerilmiş kaslarını ben bile hissediyordum.

"Sabah dinlemeden gittin,"

"Evet çünkü senden dinleyecek bir şeyi yok aptal pis ihanetçi!"

Kimse Pansy'den bu çıkışı beklemediği için şaşkınca bir süre ona baktık.

"Şu anda o ahmak suratını dağıtmamak için zor duruyorum kardeşim! O yüzden uzaklaş."

Birazdan olay çıkacağını hissettiğim için Tom'u kolundan çekeleyerek götürdüm, diğerleri de peşimizden gelmişti. Sonunda kimsenin olmadığı bir yer bulduğumuzda ben yere oturunca herkes oturdu ve cebimden kutuyu çıkardım. Kimsenin az önce olanları konuşacak cesareti yok gibi duruyordu, tabii bir kişi hariç.

"Bu çocuğun değişken ruh hallerini bir tek ben mi görüyorum? Bipolar olma ihtimali yüksek."

Yine Adrian'ın yaptığı konuşmaya herkes göz devirirken bende ona katıldığım için söze girdim.

"Ben Adrian'a katılıyorum."

"Gördüğünüz gibi ne kadar zeki olduğumu bir tek bu kız fark ediyor."

Tom sorarcasına yüzüme baktığında açıklama yapma gereği duydum.

"Tamam, bipolar kısmı Adrian'dan beklenecek bir abartı olabilir ama bu kişiliğindeki farkılığı değiştirmez. Bazen o kızla gittiği günkü gibi nefret dolu oluyor, bazen hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Bazen de hata yaptığını biliyormuşçasına benden özür dilemeye çalışıyor ve pişmanlık duyuyor. Bunların hepsini aynı anda düşünüp yaşaması mümkün değil, bu işte bir iş var kısacası."

Söylediklerim kimseye mantıksız gelmemiş olacak ki beni dinledikten sonra düşüncelere daldılar.

"Dambledore'un bizi çağırmasının sebebi de onun da fark ettiği bu değişimler olabilir mi?"

Kıvırcık saçlı kıza döndüm.

"Mümkün, Herm. Her ne kadar Dambledore yaşadıklarımızı bilmese de değişimleri fark edecek kadar akıllı. Ayrıca Adrian'ın da dediği gibi bir şekilde her şeyi duyup görüyor adam, bize yardımı dokunabilir. Özellikle o kız için."

"Siz beni umursamazsınız ama ben hep haklı çıkarım!"

Kimse Adrian'a aldırış etmeden düşünmeye devam etti.

"Bildiklerimizi anlatacak mıyız yani? Kim  Olduğunu Bilirsin Sen'de dahil olarak?"

"Ailelerimizi bildiği için de bizim bazı işlerin içinde olduğumuzu da biliyordur. Her ne kadar böyle büyüyüp yaşamış olsak da ben o baba denilen adamın olduğu safta olmam çocuklar. İster iyi olsun, ister kötü; her türlü onun karşısındayım."

Zaten onlar kötü tarafta olduğu için bir nevi bizim işimize geliyordu. Hepsi beni onaylayınca bir süre bekledik, sonrasında aklıma buraya neden geldiğimiz geldi.

"Lan biz buraya kutuyu açmaya gelmedik mi?"

Hepsinin aklı başına gelmiş olacak ki merakla kutuya baktıkları için hızla kutuyu açtım. İçinde gördüğüm şey ise kutuyu elimden düşürmeme sebep oldu. Pansy yavaşça yere eğilerek kutuyu aldı ve içindeki fotoğrafı kaldırarak baktı ve yavaşça yutkunarak diğerlerine baktı.

"Ceset, ceset fotoğrafı!"








Aşk Değiştirir İnsanı>Mattheo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin