0.3-BİR KATİLLE YAN YANA

452 39 127
                                    

Karanlıktan hiç bir yer görünmezken sadece arabının ışığının vurduğu yeri görebiliyordum. Araba durunca Katil konuşmaya başladı.

"İn." Arabanın kapısını açarken beni sertçe tutmuş kolumdan çekiyordu. Arabadan indik. Ay tam tepemizden bize burukça gülümsüyordu sanki...

"Gel." Bir eli hala konumdayken bulunduğumuz yere göz attım. Yine orman, yine orman!

Yaklaşık yirmi metre ötede sarı bir ışığa kaydı gözlerim. Ahşap, büyük bir evin etrafında onlarca sarı ışık... Ve çok güzel bir görüntü...

"Neresi  burası?" diye sordum sessizce. Cebinden büyük bir anahtar çıkarıp tahta kapıyı açtı. Sorumu yanıtsız bırakıp başıyla içeriyi işaret etti.

"Soruma cevap ver Katil!" Kolumdan sertçe tutarak beni içerideki büyük bir kanepenin üstüne fırlattı. Aptal, canımı yakmıştı.

Elimi sıkmaktan acıyan koluma götürürken kapıyı gürültülü bir şekilde kapatıp karşımdaki koltuğa oturdu.

"İkide bir katil deyip durma! Duyanlar..." Son kelimeyi söyleyip sessizleşirken öfkeyle gülümsedim.

"Ne o? İnsanların nasıl bir mafya olduğunu öğrenmelerinden korkuyormusun yoksa?
Söylesene katil, korkağın tekiyim desene! Gerçi sen onu bile itiraf etmeye korku-" Öfkeyle ayağa kalkıp karşıma dikildi. Bir elini sertçe dudaklarıma bastırdı. Öyle hızlı ve ani davranmıştı ki o an ondan korkmama neden olmuştu. Hayır, ondan korkan ben olmamalıyım, o benden korkmalı.

"Yeter, ben mafya değilim." Yavaş yavaş elini geri çekti. Alayla gülümsedim.

"Sen bir cinayet işledin bu demek oluyor ki Katilsin, beni kaçırdın bu da demek oluyor ki mafyasın!" Öfkeyle ayağa kalkıp karşısına dikildiğimde ve karşısında güçsüz durmamak için gözyaşlarımı yumduğumda tüm gururumu ayaklarımın altına alıp ismini söyledim. "Sen genç bir kadının Katilisin, Fırat Atalay!" Bana arkasını dönerken yüzünde acımaya dair tek bir iz bulamamıştım. Pislik işte yaptığından pişman değildi!

Sesli ve sert adımlarla kapıya yöneldi. Bir an sanki bir şey söyleyecekmiş gibi durdu ancak dik duruşunu bozmayacak bir şekilde yoluna devam etti.

Kapıyı sertçe kapatırken yerimden sıçradım. Burası aynı korku evine benziyordu, etraf o kadar sessizdi ki içimi ürperiyordu. Hayatımda hiç bu kadar sessiz bir ortama alışık değildim. Yerdeki halı o kadar eski ve tozluydu ki, üstüne bassam ikiye ayrılacak gibiydi.

Ayağa kalktım. Hele şu koltuk, az önce üstüne oturmam ile yerde şu eski halı gibi olmuş, boyları eşitlenmeşti. Duvarlarda örümcek ağları vardı!
Hayır yani madem kaçırıyorsunuz bari güzel bir yere getirin arkadaş! Şuan ki derdim bu olamaz! Maalesef buydu.

Sarı ışık loş gibiydi ama tüm odanın içini aydınlatıyordu. Bu ahşap ev harabeden farksızdı. Kulpu kırık, ortası cam olan dolaplar bile bana çöp kutusunu andırıyordu.

Ev büyük olmasına rağmen iki odası tek vardı. Diğerinin iki katı olan odadan çıkarak küçüğüne girdim. Odada iki tane -sanki ülke sınırını koruyormuşcasına güçlü-  demir pencere, kırık cam kavanozlar -yüzlerce- yeri doldurmuştu.

Duvarda gördüğüm tabloya doğru ilerledim. Tablonun içinde aynı Katil'e benzeyen elli yaşlarında bir adamın fotoğrafı vardı. Parmaklarımı tablonun üstüne götürdüm. Bu adımın da yüzü aynı Katil gibi sert ve acımasızdı. Acaba dedesi veya babası olabilir miydi? Belkide amcası veya eniştesiydi. Yüzündeki damarlar sanki birine kin kusu...

"Ah... Kahretsin!" Elime cam batmıştı!

Acı hissi... Ben bu duyguyu ilk defa tadıyorum.

"Ah..." Parmağım kanamaya başlamıştı bile. Az önce parmağımı tablonun üstünde gezdirirken eski cam çatlamış ve parmağımı yaralamıştı. Nasıl becerdim ben bunu!? Ya da şu camları yere düşen tabonun suçu muydu?

~HEM KATİL HEM MAFYA~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin