0.8-YUSUF...

243 26 75
                                    

Tüm bu yaşananların üzerinden bir haftayı geride bırakmıştık

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Tüm bu yaşananların üzerinden bir haftayı geride bırakmıştık. Bu süreçte katille birlikte Isparta'ya gelmiş, her şeyi İstanbul'da bırakmıştık.

Şimdi ise yine orman gibi bir yerde, villa gibi evdeydik. Şehirden hep ama hep uzaktık. Gün içinde katille birkaç kez konuşma dışında asla birbirimizin yüzüne bile bakmıyorduk.

İki gün önce şöyle bir konuşma geçmişti aramızda,

"Arsızsın!" Kaşlarını çatmıştı önce, sonrada başını sallamıştı.

"Biliyorum."

"İyi! Neden arsızsın biliyor musun, hem karın seni aldattığı için onu öldürdün hem de aynısını sen ona yaşattın! Yalansa yalan de katil aldatmadın mı, o zavallı kadını! Söyle yapmadım de o kadının da seni öldürmesi gerekmez miydi!?" sonuna kadar haklıydım.

Eğer o kadın şu an nefes alamıyor ise Fırat Atalay da almamalıydı.

Hızlı adımlarla odamı terk ederken bana aynen şöyle demişti, "Ön yargılarını kırmayı dene!"

Ben ise arkasından şöyle bağırmıştım, "Ön yargılı falan değilim, ölümü hak ederken seni ve aileni ölüme mahkum bırakıyorum desene! İşte sen bu kadar korkağın tekisin! Ne senden ne baban olan o şerefsizden korkuyorum! Hele ölümden asla!" doğruydu korkmuyordum. Ama öleceğimi biliyordum....

Kaçsam, ailem tehlike altındaydı. Bu yüzden kaçamaz ve bu mafyaları kızdıracak bir şey yapamazdım.

Yatağıma sırt üstü uzanıp elimle kar küresini oynamaya başladığımda batmak üzere olan güneş yüzüme vuruyordu. Burada pencere vardı. Ancak içinde demir parmaklıklar vardı ve balkonu da yoktu. Sadece büyük bir teras vardı, ona da katilin gözetimi altında çıkabiliyordum.

Tek suçum bir cinayete tanık olmakken neden yaşıyorum ben bunları?

Uzandığım yataktan doğruldum ve kapıya yöneldim. Kapıyı tıklatıp, "Katil aç! Terasa çıkmak istiyorum!"

Evet, kapıyı üstüme kilitliyordu. Güvenlik önlemlerini arttırmıştı. Aşağıda Yusuf da dahil olmak üzere 10 veya 15 tane adam gece gündüz nöbet tutuyorlardı.

Kapıyı açan katil değil, Yusuf'tu. "Nerede?" diye sordum elimdeki kar küresini çevirmeyi bırakırken.

"Dışarıda, bir yere kadar gitti." dedi eliyle merdivenleri göstererek. Merdivenleri çıkarken Yusuf da arkamdan geliyordu.

Terasın sağ köşesindeki duvara yaslanırken ben de ormanı seyre koyuldum.

Isparta gerçekten güzeldi ancak ölüme mahkum biri için fazla özgürdü....

Lavanta bahçeleri vardı, bir sürü ve rengarenk gül vardı.

Güneş artık batıp etraf, yavaş yavaş zifiri karanlığa bürünürken bir güvercin gelip saksıdaki beyaz gülün yanına kondu.

"Keşke..." diye mırıldandım sessizce "Keşke şimdi şu güvercin olsam, sonsuz özgürlüğe sahip.... Oysa ben kanadı kırılmış ve kafese mahkum olmuş olan bir kuşun ölümünü beklerken ki gibiyim, kimsesiz..." Yusuf gelip yanımda durdu.

"Her kuş özgürlüğü değildir, Efsun Hanım..." anlamsız bakışlarla yüzüne baktım.

"Ne demek istiyorsun, Yoksa sen de mi?"

"Ali Yakup Atalay hepimizin hayatını mahvetti, sadece sizin değil! Aşağıdaki adamların hepsi o şerefsiz adamın yanında isteyerek mi çalışıyor zannediyorsunuz?" kafam gittikçe karışırken gözyaşlarımda aynı oranda artıyordu.

"Ne demek istiyorsun Yusuf? O adam size ne yapmış olabilir veya ne yapabilir?"

"O soruyu 'ne yapmamış olabilir ki' diye değiştirin isterseniz." hüzünle başımı önüme çevirdim. Doğru söylüyordu Yusuf.

Ne yapmamışlardı ki?

"8 yaşındaki kardeşimi hayattan kopardılar!" ağzım şok içinde açılırken bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdim.

"Ali Yakup Atalay kardeşimi hayattan kopardı ve şimdi babam elinde. Ne halde bilmiyorum..." derken Yusuf ağlıyordu. Ben ise hem duyduklarımı sindirmeye çalışıyor hem de hayretle Yusuf'u izliyordum.

"Tehdit etti beni. Eğer dediklerini yapmazsam babamı öldürecekmiş."

"Annen?"

"Komada."

Yusuf'un bu yaşadığı şeyler benimkinden daha ağırdı.

"İşte bu yüzden dedi Yusuf, elindeki silahı kaldırıp güvercine doğrultu.

"Yapma!"

"Her kuş özgür değildir!"

Elimdeki kar küresi, gözyaşlarımla beraber yere düşüp tuzla buz oldu...

Saksıdaki beyaz çiçek kana bulanıp kırmızı oldu...

Güvercin kanadından vurulup saksının ortasına düşerken aynı zamanda inliyordu. Hızla güvercini elime aldım. Üstümdeki tişörtün bir kısmını yırtıp kanadındaki yaraya bastırmaya çalışırken acı içinde inlemişti.

"Ne olur dayan..." Kanaması bitmek bilmiyordu. Tam o an Katil, görüş alanıma girdi.

"Efsun," Elimdeki kuşu ona uzattım.

"Yaşat onu..."

İnsan öldüren birine yaralı hayvanı uzatıp 'yaşat onu' diyebilir miydiniz?

Elimdeki kuşu alıp terası terk ederken elimdeki kanlarla Yusuf'un göğsüne vurdum. "Ne farkın kaldı onlardan! Mutlu musun ya?" şaşkınlıkla yüzüme baktı.

Sanki o da az önce yaptığı şeyi sindiremiyordu. "B-ben..." diye sessizce mırıldandıp terası terk etmişti.

Odama gidip kanlı elimi ve yüzümü yıkamaya çalışırken gözyaşlarım durmak bilmiyordu.

Sen özgür değilken başkalarına da aynı şeyi yaşatmanın ne anlamı vardı?

************

~HEM KATİL HEM MAFYA~Where stories live. Discover now