29.HABİS KABUSTAN ARINMA (2)

En başından başla
                                    

"Aneta!" diye seslendi Edras. "Bugünlük bu kadar yeter. Çok yoruldun."

Nerede hata yapıyordu ya da neyi gözden kaçırıyordu bilmiyordu. Ancak bir şeyleri bulmaya yaklaştığını hissediyordu. En azından artık o kızıl gölgede saklanan silüetler gözüne korkutucu gelmiyordu. Burada bırakamazdı.

"Bir kere daha deneyeceğim." dedi Edras'a dönerek. Uzun uzun soluk aldı. Ciğerlerini temiz hava ile doldurabildiği kadar doldurdu. Pür dikkat kabusunun içinde gezindi ve suya dalmak yerine onun üzerine yüzüstü kendini bıraktı. Kulaklarını dolduran uğultuyu yok saydı ve suyun içinde gözlerini açtı. Bulanık karanlık görüntünün içinde kabusundaki ormanı görmeye çalıştı. Ağaçlar arasında teker teker kırmızı gölgeler belirdi. Onların hareket ettiklerini hayal etti. Hırıltılarını işitti. Atık korkmayacak kadar alışmıştı onlara. Bu yüzden o ipleri aşmak için de önünde hiçbir engel kalmamıştı. Aneta kabusunda iplere doğru adım atarken suyun derinliklerine doğru yüzmeye başladı. Çaputların altından geçip dışarıya çıktığı anda arkasında kalan ev bir anda yanmaya başladı. Alevlerin ışığında gölgeler cisimlerine büründü ve ağaçların arasında onlarca yaban domuzunun bir yerlere kaçıştığını gördü. Yanan kulübenin içinden acı çığlıklar yükselirken Aneta korkunun yeniden bedenine zerk ettiğini ve nefes alamadığını hissetti.

Bir elin belinden tutup kendisini hızla yukarıya çekmesiyle kısa sürede tekrar suyun yüzeyine çıktı. Gördüğü şeyin şaşkınlığı içinde Edras'ın boynuna can havliyle sarılmış bir vaziyette,

"Domuzmuş...Yaban domuzlarıymış." diye tekrar etti soluk soluğa.

Edras Aneta'nın ne söylediğinden bihaber endişeli bir sesle,

"Az daha boğuluyordun." dedi.

Aneta az önce ne yaşadığını, gördüklerinin gerçek mi yoksa kendi zihninin bir oyunu mu olduğunu idrak etmeye çalıştı. O gölgeler neden bir yaban domuzuna dönüşmüştü. Searim gibi bir yılan olsa korkuları daha anlam kazanırdı. O domuzları nerede görmüştü? Dahası neden onlardan bu denli korkuyordu?

Edras'ın kendisine seslenmesiyle Aneta kafasındaki sorulardan uzaklaşarak kollarını boynuna doladığı adama baktı. Gecenin karanlığında bile gözlerinin içine gizlenmiş okyanusu görebiliyordu.

"İyi misin?"

Uzun süre suyun altında kaldığından kulaklarındaki basınç sesleri boğuklaştırmıştı. Yine de Edras'ın ne sorduğunu işitmişti. Ahvalini fark edip kendini toparlayarak kollarını Edras'ın boynundan çekti.

"Aneta, n'oldu? Ne gördün?"

"Kabuslarımdaki gölgeler... o tüylü, iğrenç yaratıklar sadece yaban domuzuymuş. Bunca zaman onlardan korkmuşum. Ben hayatımda hiç yaban domuzu görmedim ki? Sence bunun anlamı ne?" diye sordu Aneta kafası feci karışmış bir halde.

"Bilmiyorum. Bunun cevabını ancak sen bulabilirsin." dedi Edras çaresizce.

İkisi de kıyıya doğru yüzdüler. Aneta saçlarındaki suyu sıkarken bile hala anılarını kurcalıyor, bir yerlerde yaban domuzlarıyla ilgili gördüğü şeyler arıyordu.

"Belki de duyduğum bir hikâyeden etkilenmiş olabilirim." diye kendince bir tahminde bulundu arkasındaki adama dönerek.

"Belki de," dedi Edras hülyalı bir sesle. Aneta onun kendisini dinlemekten daha çok süzdüğünü fark edince,

"Neye bakıyorsun sen?" diye sordu dikkatini çekmek için. 

Edras'ın bir anda yüzü kıpkırmızı oldu ya da ateşin yansımasından dolayı Aneta öyle olduğunu yanılsamasına düştü. Her ne olduysa Edras eli ayağına dolaşarak üzerindeki keten üslüğünün bağıcını çözdü, tek seferde omuzlarından sıyırarak çıkardı. Aneta ıslandığı için onun suyunu sıkacağını düşündü bir an. Ne var ki Edras bunu yapmak yerine hızla yanına gelip elindeki giysiyle Aneta'nın omuzlarını örttü ve önünü sıkıca kapattı. Mümkün olduğunca bakışlarını ne yaptığını sorgulayan kadından kaçırarak,

"Bence kulübeye bu şekilde gitsen daha iyi olur." dedi belli belirsiz bir sesle. "Hadi gidelim." diyerek geldiklerinde toprağa sapladığı meşaleyi kaptığı gibi yola koyuldu.

Aneta başını eğip üzerine baktığında ıslak beyaz elbisesinin ıslanınca tastamam içini gösterdiğini fark ederek dudaklarını ısırdı. O an öyle utandı ki gidip kendi gölde gerçekten boğmak istedi. İşte böyle elbiselerden bu yüzden nefret ediyordu. Eğer kendi urbaları üzerinde olsaydı böyle bir utanç yaşamayacaktı. İçten içe öfkesi yine kabarmışken üzerindeki tülümsü elbiseyi parçalayıp kendisine zorla giydirdiği için Ethara denen o kabile anasına yedirebilirdi.

Mesafesini koruyarak Edras'ı takip ederken bir yandan iliklerine kadar titredi. Diğer yandan yüzünü allar basacak kadar sıcakladı. Önünde koşar adım yürüyen Edras kim bilir kendisiyle ne kadar alay edip eğleniyordur.

Ağaçlık alandan çıkıp köyün yılan başlı girişine gelmişlerdi ki karanlığın içinde aniden Ethara'nın çıkmasıyla Edras az daha elindeki meşaleyi düşürecekti.

"Edras...Aneta," dedi kabilenin ulu anası ikisine de tek tek bakarak.

"Sabahın bu vaktinde dışarıda ne işiniz var?" diye sordu. Tebessüm etse de sesinde inceden bir ilişme seziliyordu.

"Ben, biz...yani Aneta'nın uykusu kaçınca biraz yürümek istedik." diye bocaladı Edras.

"Yürümekten daha fazlasını yapmış gibisiniz." dedi Ethara ıslak kıyafetlerine imalı bir bakış atarak. "Yoksa sizin için hazırlattığım kulübede rahat edemediniz mi? Öyleyse yarın hemen yeni bir tane yaptırabilirim."

"Böyle bir zahmete girmenize gerek yok Ulu Ana Ethara," dedi Aneta onun bir şeyler yapması günün sonunda felaketle sonuçlandığına şahit biri olarak.

"Sadece Ethara demen yeterli. Ne de olsa artık aileden birisin." dedi Ethara kıkırdayarak.

"Ethara" diye yineledi Aneta ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Sonsuz bir hürmetle bizi ağırladınız için size ne kadar teşekkür etsek az."

"Ah, şımartıyorsun beni." dedi Ethara mahcup bir tavırla.

"Ancak üzülerek söylemeliyim ki bizim sabah erkenden yola çıkmamız gerekiyor." dedi sözünün sürekli kesilmesinden rahatsız olan Aneta bir çırpıda. Edras omzunu üzerinden böyle bir şeye hangi ara karar verdik dercesine baktı. Aneta ona bir yandan yapmacık gülümsemesini takınırken diğer yandan kaş göz işareti yaparak durumu idare etmesini anlatmaya çalıştı.

"Evet, karım haklı," diyerek tekrar Ethara'ya baktı Edras. "Yarın gidiyoruz." diye yinelemek dışında bir şey söylemedi. Ethara ikisini de gerecek denli uzun bir sessizliğin ardından Aneta'ya doğru usul usul yürüdü. Onu omuzlarından tutarak en samimiyetsiz içtenliği ile,

"Üzülmene gerek yok, tatlım. Sanırım Ayrunia burada kalacağınız süreyle ilgili size bazı detayları vermeyi unutmuş. Eh! Yaşı ilerledi. Bazı şeyleri unutması artık çok doğal." dedi.

"Tam olarak ne söylemeye çalışıyorsun Ethara?" dedi Edras lafı Aneta'nın ağzından alarak. Ethara kollarını bağlayarak derin bir iç çekti. Edras'a iyice yaklaşarak biraz tehditle ve biraz tutam da emrivakiyle kelimelerini harmanlayarak konuştu.

"Şunu söylemeye çalışıyorum ormanın kutsal ve bir o kadar da aklı kıt çocuğu. Babamın kuzgunları tehlikenin geçtiğine dair bir haber getirene dek burada misafirim olarak kalacaksınız. Şimdi bir an önce kulübenize dönün ve bu misafirliğin tadını çıkarın."

ARRA GEÇİDİNDEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin