Ufak bir iğne darbesinden çekinecek bir kadın değildim çünkü travmalı ve felaket bir doğum geçirmiştim.
Geçmiş
Doğum zamanımın yaklaştığını söyleyip bir türlü doğuramamak inanılmaz canımı sıkıyordu. Zaten bebeği öğrendiğimde bir buçuk aylık olmuştu neden kalan zaman daha çabuk geçmiyordu?
İlk dört ay meyve dahil şekerli hiçbir şey yiyemeyerek sürekli kusup kilo vermiştim. Aynı zamanda çalışmak zorunda olduğum bir iş yerim vardı. Anlayışlı olduklarını söyleseler de sürekli çeşitli laflar ve imalara maruz kalmıştım. Bunların başlıca konusu ise kocamı yanımda hiç görmemeleriydi.
Ne yazık ki insanlar empati adı altında seni bir güzel yerip sonra da ardını dönüp gidiyordu. Oysa sadece susmalarını istemiştim, hakkımda konuşmasınlar, karşılarında değilmişim gibi bir ateşe atıp yakmasınlar beni... sadece sussunlar.
Köşeme çekilip karnımda ilk tekmesini hissettiğimde gülümseyen yüzüm müdürü görüp donakalmasaydı keşke. Hem işini aksatıp hem de gülüyor muydum? İnsanlar siz çaresiz kalınca her zaman çaresiz kalın istiyorlardı, aman sakın gülmeyin, yanlışlıkla aklınıza güzel bir şey gelmesin, bir gülü koklayıp mutlu olmayın mesela. Çaresizsiniz ve bunu dibine kadar yaşayın, yaşayacak onca duyguya hiç yer veremezmiş gibi...
Dünyanın tüm renklerini görüp senin kör olmanı istiyorlar. Tüm güzel kokuları duyup sen çöplükte kal istiyorlar. Her konuda bilgisi olduğunu düşünüp konuşurken senin dilin damağına değmesin sessiz kal istiyorlar.
Biz bu insanlara bir günde küsmedik. Ayakta dururken önce bacaklarıma vurdular ilk darbeyi, yıkılmam istendi. Sonra kollarıma geldi ikinci darbe, hayata tutunmayım istendi.
Herkese ve her şeye inat alnım ak sırtım dik bir şekilde geride bıraktım bu ayları. Bebeğim benim bu hayattaki tek anlamım olmuştu artık.
Son ay her üç güne bir kontrole çağırıp geri gönderdiklerinde aylayacak duruma geçmiştim. Çünkü artık iyice ağırlaştığım için hareket etmem zor oluyordu.
Bu sabah ise rutin bir şekilde güne başladım. Dokuz ay boyunca yediğim yumurtadan zerre kadar sıkılmadan yeni bir yumurta koydum ocağa kaynaması için. Beynim sıkılmadığını söylese de midem bunu kabul etmeyip ne var ne yok döktü içini yine.
Öğleden önce hastane kontrolüm vardı ve aç gidersem olmazdı. Son aylar bebeğin beslenmesi çok önemliydi çünkü asıl kilo aldığı aylar oluyordu.
Bu halde iki otobüse binip aktarma yaparak gittiğim hastanenin önünden bir simit bir de su aldım.
"Kolay gelsin abi, şuradan bir simit ver sana zahmet."
"Ooo, seninki doğdu doğacak. Ne heyecanlısınızdır şimdi. Eşin panikten falan bayılmadı değil mi? Benim hanım doğuruyorum dediğinde kendimden geçmişim ayıptır söylemesi."
Moralimi düşürmemeye çalışarak uzattığı simidi aldım. "Yok abi bayılan eden olmadı, ben tek geldim buraya."
Adamın gülümsemesi yüzünde donunca hafif bir tebessümle arkamı döndüm. "Benim hanım da arka sokakta simit satıyor, bir ihtiyacın olursa söyle kızım çekinme," diyerek bağırdı arkamdan. Yürürken el sallayıp uzaklaştım.
Annem rahatsız olduğu için yatış verirlerse gelecekti. Boşu boşuna onu da yormak istememiştim. Simit satan abinin yardımına muhtaç olma düşüncesi kalbimi dağladı. Gözümden düşen bir damla yaşı hızla silip karnıma dokundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOKTA
Teen FictionÜniversitede edebiyat ve konservatuar öğrencilerin gizemli bir şekilde ortadan kaybolması dikkatleri çeker. Fakat asıl soru şudur ki; hepsi arkasında iyi olduğuna dair notlar bırakmıştır. Okul dolaplarına bırakılan zarflardan kimsenin haberi yoktur...
Bölüm 20. BİR BULUTUN DOĞUŞU
En başından başla