for, swrcasm
***
Kilisenin arka bahçesi, baharın nemli kokusuyla doluydu. Yasemin çiçeklerinin hafif esintide salınıp taş duvarlara dokunan ince gölgeleri, kutsallık ve huzur duygusu yaratıyordu. Ancak bu huzur, Hwang Hyunjin'in kalbine ulaşamıyordu. Genç adam, taş duvara yaslanmış, ellerini göğsünde sıkıca bağlamış halde duruyordu.
Nefesi düzensizdi, alnındaki ter damlaları yanaklarına doğru süzülüyor, kalın ceketinin yakası boynuna yapışıyordu. Her an birinin onu burada bulacağından korkarak, bir suçlu gibi etrafına bakıyordu. Gözleri, aralarından sızan ışığın dökülerek yere vurduğu yasemin dallarına kaydı. Ama ne bu manzara ne de baharın büyülü kokusu içinde kaynayan utancı hafifletmeye yetmiyordu.
Dua etmek için gelmişti buraya. Kendini affettirmek, zihnindeki karmaşayı susturmak ve bir şekilde yeniden "temiz" hissetmek için. Ancak her zamanki gibi, duvarların kutsallığı ona huzur değil, daha da derin bir rahatsızlık getirmişti. Kilisenin taş duvarları, gökyüzüne doğru yükselen çan kulesi, her şey ona Tanrı'nın gözlerinin üzerinde olduğunu hatırlatıyordu.
Pişmanlık, kalbine bir kurşun gibi oturmuştu. Birkaç gün önce, tam da burada, bu bahçenin karanlık köşesinde, tüm sınırlarını yıkmıştı. Ailesinin ona verdiği tüm değerler, tüm uyarılar, dindarlığın o ağır zincirleri... Hepsi bir anda çözülmüş, yok olmuştu. O gece, Yang Jeongin'in varlığı her şeyi değiştirmişti.
Her şey o kadar hızlı olmuştu ki...Yang Jeongin'in sesi, gülümsemesi, ve ardından gelen o beklenmedik yakınlık. Hyunjin, bir anda sınırlarının ötesine sürüklenmişti. Ne kadar karşı koymaya çalışsa da Jeongin'in kararlılığı, onun savunmasını paramparça etmişti. O gece, kendine bile itiraf edemediği bir şeyin ortaya çıkışıydı.
Rahibenin oğlunun yüzü istemsizce zihninde belirdi. İnce hatları, hafifçe kıvrılan dudakları, gözlerinin köşesindeki o kışkırtıcı kıvılcım. Hyunjin, o an bir kez daha yüzünü avuçlarının arasına gömdü. O gözleri düşünmek bile, pişmanlığını daha derine kazıyor, ama aynı zamanda göğsünde garip bir sıcaklık bırakıyordu.
Hyunjin derin bir nefes aldı ve kendini toparlamak için bir an durdu. Gözleri, bahçenin tam ortasındaki büyük çifte ahşap kapıya takıldı. Kapının üzerindeki oymalı haç sembolü, ona hem bir sığınak hem de bir tehdit gibi görünüyordu. İçeriye adım atarsa, sırtında bir dağ gibi biriken bu utanç hafifleyecek miydi? Yoksa daha da ağırlaşıp nefes almasını mı zorlaştıracaktı?
Zihnindeki sessiz tartışmayı susturmak istercesine ağır adımlarla kapıya yaklaştı. Yıpranmış tokmağa uzanan elleri, birkaç saniye havada asılı kaldı. Kapıyı açarken menteşelerin hafifçe gıcırdaması, kilisenin içindeki sessizliği bıçak gibi kesti. Hyunjin ürperdi. Sanki bu sessizlik, içinde sakladığı her sırrı açığa vuracak bir tanık gibiydi.
Kilisenin loş ışığı, içine adım atar atmaz onu bir battaniye gibi sardı. Her köşeye nüfuz eden bu sessizlik, dışarıdaki baharın canlılığından çok uzaktı. İnce bir tütsü kokusu havada asılıydı; çam ve eski taşların karışımı, zamanın dokusunu buram buram hissettiriyordu. Sıralı ahşap oturakların arasında ilerlerken, ayak sesleri yankılandı; ahşap zemin, attığı her adımda utancını daha da açığa çıkaran bir fısıltıyla doluydu.
Boş sıralar boyunca ilerlerken, başını kaldırıp sunağa bakmaktan kaçındı. İsa'nın çarmıhtaki figürü, kollarını her zaman olduğu gibi iki yana açmış halde, kendisine bakıyordu. Ama bu kez, Hyunjin sanki o figürün sessiz bir yargı taşıdığını hissediyordu. Adımları hızlandı, neredeyse koşarcasına en arka sıraya doğru ilerledi. O, Tanrı'nın gözlerinden kaçabileceğine inanmasa da en azından gizlenmek istiyordu.
YOU ARE READING
tulsa jesus freak, hyunin ✓
Fanfiction"Seni öyle bir becereceğim ki Tanrı'ya af dilemeye yüzün kalmayacak." smut oneshot, 271124.