2. Bölüm: OYUN

53 1 0
                                    

Bazı insanlar kendilerinden başka kimseyi düşünmezler. Hep merkezde kendisinin olmasını ister. Hayatında "sen"e hiçbir zaman yer yoktur. "Ben" ile yaşarlar.

Yeni bir güne gözlerini açtı. Bugün onun için farklı bir gün olmasını umuyordu. Yeni bir iş arayacaktı. Hayatında yenilik olacaktı. Telefonunun çalmasıyla irkildi. Telefonda bilmediği numaradan 5 cevapsız arama vardı. Telefonun sesi gittikçe yükselince açmaya karar verdi. Telefonu açtı, bir ses onu bağırarak karşıladı.

"Lidya hemen buraya gel!"
Ardından bir şey demesine fırsat bırakmadan telefon yüzüne kapandı. Bu sesi tanıyordu, bu eski patronunun sesiydi. Ne olduğunu anlamadı ama onu gerçekten geri istiyorlardı. Çevresine bakındı, zaman kaybettiğini anlayıp hemen üstünü giyinmeye başladı. Bir kot, bir tişört giydi, süsü pek sevmezdi, her zaman sade olmayı seçerdi, süs ve ihtişam insanın sadece dışını güzelleştirir diye düşünürdü hep, insanın içine bir yararı olmazdı. Hafif bir makyaj yaptı, saçları kıvırcık ve uzundu ama o bunu kapatmak için her zaman saçını düzleştirirdi, saçını pek sevmezdi. Her zaman keşke saçım düz olsa derdi. Son bir kez aynada kendine baktıktan sonra gerekli malzemeleri koyduğu çantasını da alıp çıktı. Hala sabahtı annesi ya da babası uyanmamıştı henüz, onun için bir not bıraktı ve sevinçle kapıyı kapatıp çıktı.

Evi Üsküdar'daydı. Çalıştığı yer ise Eminönü'ndeydi. Vapura bindi, vapurun en üst katına çıkıp ayakta durdu, vapurun kenarlarına tutunarak.

İnsanları anlamıyordu, bu insanlar gün geçtikçe saçmalamaya başlıyordu. Vapura binince denizi seyreder insan, ama onlar vapurun altındaki kapalı yerde oturmuş, telefonları veya tabletleriyle uğraşıyorlardı. Vapurda denizin o mükemmel kokusunu içine çekti.

Vapurdan indikten sonra tekrar telefonu çaldı. Yine aynı numaraydı, açtı ve yine patronunun sesi,
"Neredesin sen?! 10 dakikaya burada ol." deyip, yine yüzüne telefonu kapattı, hiçbir şey demesine fırsat vermeden. Koşmaya başladı, koşarken kendini bir atlete benzetti, sonunda iş yerine varmıştı. Patronu orada ayağını yere ritimli bir şekilde vuruyordu.

"Saat kaç farkında mısın? Çok geciktin çok..."

"Siz beni kovmuştunuz dün?"

"Evet, şimdi geri alıyorum bir sorun yok herhalde geldiğine göre? Neyse, bu sefer garsonluk yapmayacaksın, daha değişik ve daha kolay bir iş. Tabi maaşı da daha yüksek.

İstanbul'un en önemli şirketlerinden birine sahip olan biriyle çalışacaksın.
Bu bir teknoloji şirketi. Şimdi ağzını falan açma, zaten senin ondan anlamadığını falan biliyorum. Zaten işin de bu olmayacak. Senin işin oranın patronuyla, hem tercümanlığını yapacaksın,zaten İngilizce öğretmeniydin. Hem de patronu kendine aşık edeceksin. Hem iş, hem aşk." deyince gözleri birden faltaşı gibi açıldı ne diyordu bu adam?

"Ne diyorsunuz siz ya?"

"Bak tatlım, bu kişi aşka inanmıyor. Onu inandırıp, kendine aşık etmen lazım. Anlayacağın küçük ve sevimli bir oyun oynayacağız. Bu kişi sonra bize lazım olacak. Ama sakın aşık olayım falan deme, o sana aşık olacak sen değil, çünkü bu kişiyi her an çekip alabiliriz, sonra üzülürsün, hiç gerek yok böyle şeylere." dedi ve kahkaha attı, ne işi olabilirdi ki onunla? diye düşündü kız.

"Ne işiniz var bu kişiyle? Kötü bir şey yapmayacaksınız değil mi?"

"Yok canım, hadi kabul ediyorsun değil mi?"

Kız bir süre düşündü ardından elini uzattı,

"Evet, kabul ediyorum."
***
Adamın verdiği adrese gitti, bu adres Beşiktaş'daydı. Bunun için ilk vapurla Üsküdar'a oradan da Beşiktaş'a geçmesi gerekiyordu.

Beşiktaş'a gitti, verdiği adresi buldu ve şirkete girdi: Aydın Teknoloji.
Girişteki danışmana, "Ben Miraç Bey'i görmek istiyorum." dedi. Kız haber verdi, "Kim diye söyleyim?" dedi.
"Lidya, Lidya Sever. Yeni tercüman."
Kız Lidya'ya döndü, "Hoşgeldiniz, gidebilirsiniz. Son kattaki üçüncü oda. Sizi bekliyor."

Kıza gülümsedikten sonra kendinden emin adımlarla asansöre bindi. Artık üstünde kot ve tişört yoktu. Diziyle arasında iki karış olan mini siyah bir elbise vardı. Saçlarını maşa yapmıştı. Mükemmel bir makyajı vardı. Ayağındaki siyah topuklular kendini on beş santim kadar uzun göstermişti. Boyu zaten çok da uzun değildi, 1.80 civarı olduğunu düşünüyordu. İnşallah bu patron uzundur, diye düşündü. Bu haliyle hiç kendisi gibi değildi, ama gerçekten de çekici ve çok güzel olmuştu. Koridorda yürürken herkes ona bakıyor, böylece kendini podyumda hissetmeye başlıyordu. Odayı buldu, odanın kapısının yanında "Miraç Aydın" yazıyordu. Kapıyı tıklattı, "Gir." sesini duyduktan sonra kapıyı yavaşça açarak girdi. Kızın bacaklarından başlayarak iyice süzmüştü ve en son yüzüne geldiğinde adam şaşırdı.
"Hey, ben zor kızı oynarsın sanıyordum." dedi ve gülümsedi.

"Neden bahsediyorsun?" diye ona doğru bakınca yağmurda kendisini izleyen adamın karşısında olduğunu farketti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 08, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Aynı YağmurdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin