Hunter tereddüt etmeden yoldan ayrıldı ve araba toprak yolda ezilen toprağın sesleri duyulmaya başlanırken araba hafifçe sallandı. Ardından arabanın üzeri kapanmaya başladı, yol ağaçların arasında yavaşça darlaşıyordu, sıklaşmaya başlayan türlerce ağaç kokuları da açık camlardan içeri giriyordu.
"İleriden sola dön," dedi Ryan. Oyunu kapatmış ve ciddiyetini aktif hale getirmişti. "dallara dikkat et, sol tarafta yer var." Hunter kadar arabayı düşünse de Ryan'ın derdi aslında geri döndüklerinde kızlara 'kazasız belasız' demek istiyordu. Bu yüzden hem dikkatli hem de sessizce ilerliyorlardı.
"Şimdi şuradan aşağı," diyerek eliyle hafif sağda ki yokuşu gösterdi Ryan. Sonu düz bir çimenlikte ve etrafa rastgele ağaçlar serpiştirilmiş gibiydi. "burada duralım, ileride yol yok."
Hunter, Ryan'ı onaylamak için başını salladı ve yokuşu inip arabayı birkaç ağacın etrafında döndürüp geri dönüş yolu için hazır hale getirdi. Ardından arabadan inip bagajdan çantalarını aldılar.
"Elli metre kadar yürümemiz lazım. Sonra harita da işaretlenen yer de kampı görürüz."
Üç arkadaş ormanlık yolda yürümeye başladıklarında Hunter sırtında silahların olduğu çantanın askısını düzeltirken konuşmaya başladı. "Aklında bir planı olan ya da fikri olan varsa varmadan önce konuşsun."
"Ben geceyi bekleriz diye düşünüyordum aslında." diye fikir attı ortaya Blake.
"Şurada en fazla iki günümüz var, bugün akşama kadar temeli sarsmazsak yarın asla kampı yıkamayız." dedi Ryan."
"O zaman güvenliği içeriden etkisiz hale getirelim. Yarın da birimiz içeride yetkilileri öldürürken kalan ikimiz dışarıdan patlatırız."
Ryan güldü. "Beni direkt eleyin. O kameralarda yüzüm bir ışık gibi parlıyordu çünkü."
Hunter ve Blake güldü. "Evet, gece gece gözümü aldın Ryan." dedi Blake. Ardından Hunter'a döndü.
"Fikrin benden çıkmış olması beni ajan yapmıyor Blake. Burada," kamp alanı birkaç ağaç arasında geniş bir arazi de görülmeye başlandığında duraksadı ve geniş arazide ki büyük kamp alanına baktı. "kameralarda gözükmeyen tek kişi de sendin," ardından bereli arkadaşına baktı. "hadi senin bedeninde kıyafet bakalım."
Blake'in gözleri geniş çadırlarla, eğitim alanlarıyla ve bir sürü ajanla dolu kamp alanına kaydı.
Blake, beyaz tişörtü üzerine geçirip açık kahve ve koyu yeşil tonlarındaki ceketi ve siyah botları eline alıp Ryan'ın bayılttığı öğrencinin biraz uzağında kuruldukları alana yürüdü.
"Oğlum, siz benim bedenimi nereden biliyorsunuz lan?"
Hunter, Blake'i süzdü. "Yakışmamış lan zaten."
"Hadi ya, bir de K Box ajanı olsaymışım daha fenaymış. Demek ki hiçbir kız bana bakmayacakmış." diye dalga geçti Blake.
Ryan evden çıkarken sıkı sıkıya bağladığı botlarını gevşetirken güldü. "Sen benim tişörtlerimi alırken iyiydi."
Blake, Ryan'a döndü. "Sen alıyordun oğlum benim tişörtleri."
Ryan da duraksadı, ardından yalancı bir hışım ve alınganlıkla sesini yükseltti. "Tamam da niye kızıyorsun ki?"
Crystal'dan çaldığı mini bilgisayarını açan Hunter yakındı. "Bu kadar eğlence yeter. Kampı taradım biraz önce. Bir tür yüz tarama programı var. Herifler bir aya yakın bir zaman önce yeni bir grup getirmişler kampa. Seni de buraya eklersem girdiğin anda ensende olmazlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rogers And Stark
FanfictionBiri sarışın, diğeri esmer. Biri güzel, diğeri çekici. Biri güçlü, diğeri süper zeki. Biri mantıklı, diğeri çılgın. Biri ağır başlı, diğeri atılgan. Biri ciddi, diğeri dalgacı. Birinin aklı başında, diğerinin aklı yastığının altında. Biri çalışkan...
Rogers And Stark / On Beş
En başından başla