O an o kadar düşüşe geçtim ki hangi şarkıyı söylediğimizi dahi unuttum. Ellerimi boynumda asılı gitardan çekerken, etrafa baktım.
İnsanlar sessizdi. Kafamı hafif kaldırmam, yüzümün iki büyük ekranda olduğunu göstermeye yitiriyordu. Fısıldaşmalar arttı. Calum kulağındaki kulaklığı çıkartıp bana doğru koşmaya başladı. "Haydi, Michael yapabilirsin."
Bas gitarı ile ritmi tutturmaya çalışıyordu. Gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. Durumu kurtarmaya çalışan yakışıklı kahraman!
Çocukların yanında iyi durmuyordum.
Kafamı hayır anlamında salladım. Çocuklar bana baktı. Hayal kırıklarını görebiliyordum fakat yapamazdım. İnsanların benim yüzüme nasıl baktıklarını gördükten sonra nasıl sakin kalabilirdim?
Koşarak sahnenin arkasına gittim. Luke hayranları canlandırmak için şarkıyı daha çok bağırmaya başladı. Ağlamak istemiyordum ama o iğrenç dürtü, beni rahat bırakmıyordu. Sinirle kafamdaki şapkayı fırlattım ve daha yeni tasarımı bitirilmiş gitarımı da. Sofie beni yakalamaya çalıştı. Fakat kollarımı ondan kurtardım. Her şeye öfkeyle vurdum. Beni durdurmaya çalışan tüm o görevlilere küfür etmeye başladım.
"Hepiniz orospu çocuğusunuz!"
Onlara dram vermiştim. Twitter'da bitmeyecek olan bir serüven verdim. Bir sürü tag çıkacaktı. Onların istediği buydu. Benim siktiğimin duyguları önemli değildi. John tam karşımda durdu.
Bir bebek gibi yaşlı gözlerle bakıyordum.
"Sikerim böyle işi." Elimi onun tam göğüsüne bastırdım. "Beni, rahat bırakın."
Hıçkırıklarımı içime çektim. John ellerini önünde birleştirdi ve kapının önünden çekildi. Sinirle omzuna bilerek vurarak geçtim. Kapıyı açtığım anda yüzüme çarpan oksijen, canımı yaktı. Gözlerimi gökyüzüne kaldırdım ve ağlamaya başladım.
Bunu hak etmedim. Otoparka koştum. Haber ekibi ile karşılaşmak istemiyordum. Jackson, bana baktı.
"Herhangi bir araba anahtarı Jackson."
Jackson omzumun arkasından kapınun oraya baktı. Arkamı döndüğümde Josh'ın orda olduğunu gördüm. Josh kafasını salladı ve Jackson cebinden çıkan ilk anahtarı bana teslim etti. Heyecanla diğer tarafa döndüm. Kilit düğmesine bastım ve hangisinin açılacağını bulmaya çalıştım.
Calum'un arabası.
Ah lanet. Ondan kurtuluş yoktu. Daha fazla zaman kaybetmeden arabaya koştum. Kapıyı açtım ve içine girdim. Bacaklarımı hareket ettirmeye başladım. Emniyet kemerimi taktım. Arabayı hızlıca çalıştırdım. Daha sonra aklıma geldi ve kalçamı yukarı kaldırarak, aynadan arka koltuğa baktım. Arka koltukta dün attığım telefonum vardı. Ellerimi direksiyondan çektim ve telefona uzandım. Tekrar önüme döndüm ve arabayı çalıştırdım.
Şimdi bütün o sayfalar benim, yüzümü konuşacaklardı. Sahneden nasıl ayrıldığımı tartışacaklardı. Belki bazı hayranlarım, beni sevmekten vazgeçip Calum, Luke veya Ashton'a yönelecekti. Dişlerimi sıktım. Grupta hiç sevilmeyen o kişi olacaktım. Titreyen ellerim ile annemi aradım.
"Anne,"
"Michael, her şey yolunda mı?"
Onunla sakin konuşmaya çalıştım. "Birkaç parça kıyafet hazırla bana."
"Bir yere mi gidiyorsun?"
"Evet."
"Michael bunun iyi-"
Four face
En başından başla